Thursday, September 2, 2021

Deeper Conversations

 Dear Dan,

My workplace hosts weekly virtual happy hours over Zoom. It’s a nice idea in principle, but the meetings have been dull and awkward—we usually just end up talking about the latest coronavirus news. Is there a way to encourage better, deeper conversations?

—Josh 

The problem isn’t that your co-workers are unusually boring; rather, it’s the social norms for your meetings. Research has found that people usually gravitate toward small talk even when they crave connection because sharing important things about ourselves can be socially risky. Talking about unimportant things carries zero risk, but it also doesn’t offer much personal or social benefit.

I was part of a team of researchers working on how to foster deeper connections, and we designed an experiment involving 300 people at a networking event for financial advisers. Some of the participants were asked to socialize as they usually do, while others were given conversation cards with probing questions to ask, like “If you had to change one big decision you’ve made, what would it be?” or “What don’t you tell people on a first date?”

The results showed that those who asked deeper questions had more meaningful discussions. You could try something similar in your Zoom happy hours by giving everyone a question to ask their colleagues. To get started, take a look at psychologist Arthur Aron’s list of 36 “closeness-generating” questions, such as “Would you like to be famous? In what way?” and “What would constitute a perfect day for you?”

Wednesday, December 5, 2018

Good People - Anthony Tjan - Kitap Özeti


İşyerlerinde genellikle kişinin değerlerinden daha fazla yeteneklerine odaklanıyoruz. Aslında değerler çok daha önemlidir. Yetenekler daha kolay bir şekilde ölçülebilmektedir. Kişilerin karakterleri, şirket kültürüne uzun vadeli ve anlamlı katkılar yapabilir. Bu bağlamda bizim için iyi olanı çerçevelendirmemiz gerekmektedir. Sonrasında bu çerçeveye aldığımız değerleri uygulamalı, iş yerimizi daha iyi bir hale getirip, daha doğru kişilerle çalışmalıyız. Bu sayede alttan üste doğru bir gelişim olacaktır. 

Monday, December 3, 2018

Make Time - Jake Knapp / John Zeratsky Kitap Özeti

Günlük olarak yapacağımız iş miktarını X olarak tanımlayalım.Eğer bu X miktarı ile zamanımızı dolduruyor ise, daha fazla boş zamana sahip olmak için ilk akla gelen, X miktarını daha hızlı yapmak olmaktadır. X aslında sabit bir sayı olmaktansa, değişkendir. Birbirini takip eden ve sürekli bitmeyen bir döngünün içerisinde yer almaktayız. Hızlanmamız ve daha fazla iş yapmamız, bizi daha fazla meşgul  hale getirmektedir. Aslında durup düşündüğümüz zaman, şu sorular akla gelmelidir. Yaptığımız şeyleri ne için yapıyoruz? Bu işleri biz mi seçiyoruz yoksa başkaları tarafından mı bize geliyor?

Facebook, Twitter gibi bizi sürekli bölen şeylerden nasıl kurtulabiliriz? Sadece irade yeterli olur mu? Bu uygulamalar bizim dikkatimizi çekmek ve irademizi yenmek için var güçleri ile çalışıyorlar. Bu durumun üstesinden gelebilmek için çeşitli stratejiler ve taktikler kullanmalıyız. Arkadaşımızdan soru soran bir email geldiğinde, telefonumuza bir bildirim mesajı geldiği zaman düşünmeden bunları cevaplamayı tercih ediyoruz. Düşünmeden yaptığımız bu davranışlar bizim rutinimiz haline gelmiş durumda. Otomatik olarak bunları yapıyoruz. Örneğin bir telefonu nasıl programlayacağımızı bilirsek, arka plan fotoğrafını, bildirim sıklığını, renkleri ve sesleri istediğimiz gibi ayarlayabiliriz. Eğer sorun bu düşünmeden yaptığımız rutinler ise, bunu düşünerek yaptığımız davranışlar haline getirerek, sorunu çözebiliriz. Bu uygulamalar ile aramıza bazı engeller koyarak bunu başarabiliriz. Örneğin facebookta dolaşmamızı engellemek için, bir web site engelleyici programı kullanabiliriz. Bu gibi taktikler herkeste farklı etki yapabileceği için konuyu stratejik olarak ele almamız da gerekiyor. Bunun için 4 adımın farkında olmalıyız. 1. Vurgula 2. Odaklan 3. Enerji 4. Yansıt


Uzan vadeli planlar yapıp, sonrasında bunu daha alt adımlara ve görevlere bölüp, günlük işlerimizi yapmaktayız. Daha verimli olmak, daha kısa sürede işleri yapmak, meşguliyetimizi daha da artıracaktır. Uzun vadeli planlar ve kısa vadeli işler arasında ele almamız gereken bir yer vardır. Şu soruyu kendimize sorabiliriz? Bugünün vurgusu ne idi? Bugün bittiğinde hangi projeyi veya aktiteyi yapmak beni tatmin edecekti? Bu soruyu gün bitmeden değil, gün başlamadan kendimize sorarsak, iyi bir adım atmış olabiliriz.

Vurguladığımız şey, önemli, anlamlı ve eğlenceli olmalıdır. Bugün benim için en acil ve gerekli olan proje veya aktivite nedir diye kendimize sorarak başlayabiliriz. Bunu bulmak için emaillerinize, yapılacak listenize ve takviminize bakabilirsiniz. Sizden teklif bekleyen bir müşteri olabilir, bir etkinlik için kostüm tercihini yapmak için yardımınızı bekleyen kızınız olabilir. Bunu bulmak için 10 dakikalık bir  formu dolduruyormuşsunuz gibi düşünebilirsiniz. Ancak hemen ardından bunu vurgulanacak şey olarak seçmemelisiniz. Buraya koyacağınız aktiviteler 60-90 dakika uzunluğunda olmalı. Daha kısa şeyleri buraya koymamalısınız. Daha uzun aktiviteler ise sizin odaklanmanızı sürdürmede zorlanacağınız anlamına gelmektedir. Diğer bir soru ise gün bittiğinde ne yapmış olursak kendimi tatmin olmuş ve mutlu hissedeceğim sorusudur. Diğer bir yaklaşım ise bugün bana en fazla eğlenceyi ve neşeyi ne verecektir olabilir? Hayat sadece görevlerden ve sürekli iş yapmaktan oluşmuyor ve bu durum bizi mutlu etmiyor. Bu tür bir yaklaşımda bulunup, kendimize imkanlar da vermeliyiz. Bu üç yöntemden sizin için uygun olanı günlük olarak seçip, ona uygun olarak ilerleyebilirsiniz.

İlk olarak bu 3 taktiği aynı anda denemeye kalkmamalıyız. Zor gelip, bırakabilirsiniz. Bazıları size uyup, bazıları uymayabilir. Uygun olan ile ilerleyebilirsiniz. Önceliklerimizi bir kağıda yazıp, sonrasında onları kendi içinde puanlayıp, uygun olan günün vurgumuzu seçebiliriz. Diğer taktik önceki günkü listemizin tekrar üzerinden geçip, tamamlanmayan şeyleri tekrar yapmayı deneyebiliriz. Diğer bir taktik ise birleştirebileceğimiz işleri birleştirip, daha büyük bir iş olarak ele almaktır.

Günün başında, o günün vurgusunu ne çok kısa ne de çok uzun olacak şekilde seçtikten sonra, sıra bunu gerçekleştirmeye gelmektedir. Bu vurgunun ne kadar süreceğini hesaplayıp, gerekirse gün içerisinde takvimimizde onunla ilgili zaman ayırabiliriz. Takvimimize 30 dakikalık aralıklarla kahve içmek gibi şeyleri yazıp, sadece o günün vurgusunu da ek olarak yazabiliriz. Eğer erken güne başlayan ya da verimli gece çalışanlardan olursanız, başarıya ulaşma şansınız artacaktır. Çünkü sizi bölecek şeylerin etkisi en az bu zamanlarda olmaktadır.



Vurgumuzu seçtikten sonra şimdi sıra odaklanmaya ve bizi rahatsız eden, bölen şeylerden kurtulmaya geliyor. Facebook, Twitter gibi uygulamaları silebiliriz. Telefonunuzdan email uygulamasını da silebilirsiniz. Telefondan hangi sıklıkla email yazdığınızı düşündünüz mü? Email uygulamanız genellikle size kaygı verici bildirimlerin olduğu bir uygulama haline gelmiştir. Kurtulmanız daha iyi olacaktır. Bilgisayarınızda sosyal medya ve email kullanımını kısıtlayan programlar kullanabilirsiniz. Hesaplarınızdan çıkıp, açmak istediğinizde giriş bilgilerini her seferinde yazmak durumunda kalırsanız, gerçekten kullanmak durumunda mıyım diye düşünmeye başlarsınız. Haberleri takip etmeyi haftalık hale getirebilirsiniz. Eğer aklımıza bir soru geldiğinde bunu sonra bakmak için kağıda yazıp, sonrasında kontrol edebiliriz. Her aklımıza geleni google üzerinde aratmaktan kurtulabiliriz.

Eğer enerjik olmak istiyorsak, vücudumuz ile ilgilenmemiz gerekmektedir.  Çeşitli ve iyi beslenmek, düzenli uygu uyumak, sosyalleşmek, yürüyüş yapmak, ağırlık kaldırmak vb. Vücudumuz ile ilgilenmeyi ve enerjik olmayı dört başlıkta ele alabiliriz. 1. Egzersiz yapma 2. Beslenme 3. Sosyalleşme 4. Uyku

Beynimiz ve vücudumuz için ağır spor aktiviteleri yerine 20 dakikalık, koşu, yürüyüş, yüzme gibi aktiviteler yapmak bize çok önemli artılar sağlayacaktır. 20 dakikamız yoksa bile 5-10 dakikalık aktiviteler bile yapabiliriz. Mekik, şınav, ağırlık kaldırma gibi şeyleri bu kısa sürede yapabiliriz. Sağlıklı ve küçük tabaklarla yemek yemeli ve öncelikle tabağımıza salata türevlerini almalıyız. Düzenli olarak aynı saatte uyumaya ve hafta sonları dahil olmak üzere aynı saatte kalkmaya özen göstermeliyiz. Bizi neşelendiren, enerji veren arkadaşlarımızla ve kişilerle vakit geçirmeliyiz.


Kitap boyunca 20 civarı taktikten bahsettik. Bunların hepsini uygulamaya çalışmamalıyız. Aynı anda bir taktik uygulamamız doğru olacaktır. Buna rağmen bize ağır gelebilir. Konuyu şu şekilde ele alabiliriz. Üç öğün yemek yediğimizi düşünelim. Sabah, öğle ve akşam. Her öğün için ek farklı yemek  yiyerek ilerleyebiliriz. Farklı günlerde ise yemekleri değiştirebiliriz. Bu sayede bütün yemek  tariflerini de deneyebiliriz. Yemek kitabının amacı uygun olduğunuz zaman, sizin için doğru olan tarifi alıp, kullanmanızdır. Bu taktikler için de benzer düşünebiliriz. Günlük olarak bir kaç  dakika ayırıp, bu konuyu düşünebilir, gün sonunda ise analiz edip, sonuçları değerlendirebiliriz.

Wednesday, November 28, 2018

Salt, Fat, Acid, Heat: Mastering the Elements of Good Cooking - Samin Nosrat - Kitap Özeti

Yemek yaparken hazır tariflerdeki malzemelere, araçlara ve açıklamalara uyarak yemek hazırlarız. Bu tarifler çok zor olabilmekte ve işimiz iyice zorlaşmakta. Ancak bu durumdan kurtulmanın yolları bulunuyor. Bunun için şu 4 terimi ele almalıyız. Tuz, yağ, ekşi ve ısıtma.


Yemeklere tuz atmadığımızı düşünün. Ne kadar tatsız olacaktır. Tad alma duyumuz için tuz oldukça önemlidir. Kaynayan sudaki mineral miktarı içinde bulunan tuz seviyesi ile ilgilidir. Örneğin bezelye kaynatırken, suyun içerisinde tuz olmaz ise bezelyeler yavan olacak ve içerine yeteri kadar mineral geçmeyecektir. Fakat içerisinde tuz olan suda kaynadığı zaman, bezelyeler sudaki mineralleri emecek, aynı zamanda daha kısa sürede pişecektir. Aynı zamanda içerisindeki magnezyum muhafaza edilecek ve yeşil kalacaktır. Bu bize bütün yemeklere bolca tuz atma fikri vermemeli. Farklı yemeklere farklı miktarlarda tuz atmalıyız. Üç farklı yöntem ile bu işi yapabiliriz.

İlk yöntem avuç içi yöntemidir. Tencerede sebze, makarda gibi şeyler pişirirken avuç içimize yeteri kadar tuz alıp, tencereye dökebiliriz. İkinci yöntem bilekten dökmektir. Örneğin büyük kaplar içerisinde sebze veya et olduğunda avuç içimize tuz doldurup, bileklerimizi yukarı kaldırıp, bu şekilde tuzlayabiliriz. Son olarak ise ufak posiyonlar için, parmaklarımız ile az miktarda tuz alıp, serpiştirebiliriz.

Tuz ve şeker farklı kutuplarda gibi görülmesine rağmen, bazen birbirlerinin tamamlayıcısı olabilmektedir. Örneğin kurabiye yaparken bunu deneyebilirsiniz. Bir tanesine tuz ekleyip, diğerine eklemeyip, tadlarını karşılaştırabilirsiniz. Tuzlu olanda farklı bir tad alacak ve kurabiyenizi daha iyi bir hale getireceksiniz. Bunu anlamak için yaptığınız tatlılara kattığımız şeyleri düşünelim. Yumurta, yağ, un, krema. Bu tatların hepsi tek başına yavandır. Ancak tuz ile birleşinde ortaya güzel bir karışım çıkacaktır. Tatlıya çok az miktarda, parmak ucu ile tuz atmamız gerekmektedir. Daha fazlası iyi olmayacaktır.

Tuzdan daha fazla karabibere dikkat etmeliyiz. Karabiber güzel tat veren bir baharat olmasına rağmen miktarı ve kullandığı yer çok daha kritiktir. İtalyan ve Fransız yemeklerinde karabirer güzel bir bileşeno olurken, Fas yemeklerinde ise kötü bir etki yapmaktadır. Faslılar karabiber yerine kimyon kullanmaktadır. Türkler pul biber, orta doğulular ise zahter kullanmaktadır.


Yağın kötü ünü olmasına rağmen, onsuz bir yemek yaptığımızı düşünelim. Salatalara zeytinyağının verdiği tadı düşünelim. Tuz gibi yağ da tad zenginleştiricidir. Ortadoğu ve Akdeniz kültüründe yemek yaparken zeytinyağı önemli rol oynamaktadır. Zeytinyağları kalitesine göre farklılık göstermekte ve bu durum yemek kalitesini etkilemektedir. İyi zeytinyağının kokusu ve tadına bakarak anlayabiliriz. Baharat ve meyve aromalı tad ve koku bırakması, iyi kaliteli bir yağ olduğu anlamına gelecektir. Acı tadı ve çok baharatlı tad gelmesi ise olumsuz sinyaldir.

Bir yemeği taze yapmak istiyorsak, yüzeyinde bulunan suyu buharlaştırmamız gerekmektedir. Bu bağlamda 100 derece üzerinden ısıtmalıyız. İyi bir tad almak için ise yemek yapacağımız tavayı veya tencereyi önceden ısıtmamız gerekiyor. Yine kullanacağımız tencerede yeteri kakar boş alan olmalı. Sadece tek katman şeklinde yiyecekleri koymalı, üst üste koymamalıyız.


Tükrük bezlerimizi en çok çalıştıran tad, ekşi tadlardır. Tükrük bezlerimizin çalışması ile yiyeceklerin tadını daha iyi hissedebiliriz. Ekşi tek başına olumsuz tad verebileceği gibi, diğer malzemelerle güzel bir takım oyuncusu olup, tad katabilmektedir. Diğer malzemelerin tadlarını daha güçlü hissetmemizi sağlar. Yemeğe fazla tuz attığımız zaman daha fazla malzeme veya su ekleyerek telafi edebiliriz. Fazla ekşiliği ise diğer bileşenlerle kapatabilirsiniz. Örneğin suya limon sıktığımızı düşünelim. Daha fazla su eklememiz yine ekşiliğe sebep olacakken, tatlı eklememiz, güzel bir limonataya dönüşmesini sağlar. Ekşilik katmak yiyeceklerin yüzey alanını sertleştirip, pişirme sürelerini uzatabilir. Ekşiyi iki türlü kullanabiliriz. İlki pişirme amaçlı, diğeri ise süsleme ve üzerine dökme amaçlı. Makarna sosuna domates katmak bunlardan biridir. Soğanı sirke ile 15-20 dakika bekletmek, onu daha yumuşak, daha az kokulu bir hale getirecektir. Bu hali ile salatalarda kullanabiliriz.


Işık fotosentez için ne ise, pişirme işlemi de yemek için aynı şeydir. Protein içeren yiyecekleri, örneğin yumurtapı fazla pişirdiğimiz zaman, yemeğe zarar verebiliriz. Örneğin yumurtaları kırıp, tavayı önceden ısıtabiliriz. Ardından biraz tuz ve tereyağı ekleyebiliriz. Sonrasında yumurtaları döküp, hafif ateşte karıştırarak pişirebiliriz. Bir süre sonra tavayı ocaktan alabiliriz. Tavada yer alan sıcaklık ile yumurtalar pişmeye devam edecektir.

Bütün bunların bileşkesini domates sosunda kullanabiliriz. İlk önce tavayı orta derecede ısıtmalıyız. Ardından içerisine iki dilim soğan ve tuz ekleyelim. Sıcaklığı biraz düşürüp, 15 dakika soğanları pişirelim. Soğanları bir kenara itip, biraz yağ ekleyip, sarımsak ekleyelim. 20 saniye pişirip, ardından domatesleri ekleyelim. Tahta kaşıkla ezip, karıştıralım. Karıştırmaz ise sosu yakabiliriz. Tamamlandıktan sonra üzerine biraz zeytinyağı döküp, hazır hale getirebiliriz. 

Tuesday, November 27, 2018

Social Intelligence - Sosyal Zeka Kitap Özeti - Daniel Goleman

Empati sosyal olarak çok önemlidir. Sadece IQ yu ele almamız bizi çok doğru şekilde yönlendirmez. Yapılan bir araştırmada iki kişinin bir toplantıya katılması isteniyor. Bekleme odasındaki yaptıkları konuşma kayıt ediliyor. Sonrasında katılımcılara kaydı izlemesi ve kritik anlarda karşı tarafın ne düşündüğü hakkındaki fikirleri soruluyor. Bu deney bize empatinin kişiden kişiye ne kadar değişkenlik gösterebileceğini öğretiyor. Örneğin bir diyalogda konuştukları öğretmenin ismini hatırlayamadığı için bu anda doğru bir şekilde mahçup hissettiğini söyledi. Bir başka anda, kadın konuşmadan dikkatini kaybettiğinde, ona çıkma teklif edeceğini tahmin etti. Ancak gerçekte ise dün izlediği oyun hakkında düşünceye dalmıştı. Buradan da görebileceğimiz gibi kişilerle iletişimde olduğumuz zaman, onları iyi anlamamız, vereceğimiz cevaplar için oldukça önemli hale gelmektedir. Yapılan bir başka araştırmada, ilişkiler içerisinde karşımızdaki kişinin korkularını ve endişelerini anlayıp, sebebini öğrenmek için çabalama olmadığında, ilişkiler büyük sorunlar yaşıyor.


Japon psikolog Takeo Doi Amerika'da bir ailenin yanında iken kendisine yemek yemek isteyip istemediği soruluyor. Kendisi ise öneriyi kabul etmiyor ve sonrasında aç olarak gününe devam ediyor. Halbuki Japon kültüründe, misafir geldiği zaman kendisine direk olarak yiyecek ikram edilir ve kendisi aç ise bu ikramı geri çevirmez. Yemek olmadan sormak kültürleri gereği ayıp karşılanıyor. Bu gibi durumlarda empati yapamamak, sosyal olarak bizi etkileyebilir.



Çocukların önünde yer alan oyuncağı aldığımızı ve yeni bir oyuncakla değiştirdiğimizi düşünelim. Bazı çocuklar bu duruma tepki veriyor ve ağlıyorlar. Harvard Üniversitesinden Jerome Kagan'ın yaptığı araştırmada, ağlayan çocuklar büyüdüklerinde daha ürkek ve çekinden oluyor. Sebebi ise beyinlerindeki amigdala olarak adlandırılan korku bölgesinin aktif olması. Bu durumun aile içerisinde geliştirilebileceğini belirtiyor. Eğer çocuklarımızı yeni şeyler denemelerine teşvik eder ve destekler isek, ürkekliklerini yenebilirler.


Çocuklara korku duygusunu da vermek önemlidir. Eğer çocukları hiç korku ortamlarında bulundurmaz isek gelecekleri için olumu bir iş yapmış olmayız. Karen Parker tarafından yapılan bir deneyde, çeşitli korku ortamlarında bulunnan maymunlar ile korku ortamında bulundurulmayan maymunlar arasında bir deney yapılıyor. Korku ortamında bulundurulmayan maymunların daha çekingen, diğerlerinin ise daha meceracı ve yeni şeyler keşfetmeye açık oldukları öğreniliyor. Eğer kişiler uygun miktarda korku ile tanışırlar ise bebeklik dönemlerinde, daha maceracı bir yaşam sürüyorlar. Uzun süre korkuya maruz kalmak ve yüksek dozajda korku içeren ortamlarda bulunmak, olumsuzluğa sebebiyet  verebilir.

Erkeklerde bulunan testosteron hormonu, sosyal zeka için bir risk faktörü oluşturmaktadır. Erkeklerin karşı cinsin isteklerini ve beklentilerini göz ardı edebilmesine sebebiyet vermesine sebep olabilmektedir. Yüksek testosteron seviyesi ile erkeklerin karşı cinsi, cinsellik anlamında kötüye kullanabileceği ve yüksek boşanma oranlarına sebep olabileceği belirtiliyor.


Stres sadece bizi ruhsal olarak değil, bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi olarak da olumsuz etkiler. Eşleri Alzheimer olan ve onlarıbn bakımı ile uğraşan kadınların sağlıklarının olumsuz etkilendiği tespit edilmiş. Bu durumda olan bakıcılara sosyal destek olarak, bu durum engellenebilir. New Hampshire yaşayan ve ingilizce öğretmeni olan Phillip Simmons eşinin ciddi bir sağlık sorunu yaşadığını ve bunun ailesini ve kendisini olumsuz etkileyeceğini düşündü. Bu durumda hemen arkadaşlarından, komşularından ve akrabalarından destek istedi. 35 kişik bir grup ona yemek yapma, çocuklarla ilgilenme, temizlik gibi konularda  yardım etti. Bu durum sayesinde kocasının ölümünden sonra ise normalden daha fazla bir acı çekmedi.


Hint hastanelerinde hastalara yemek verilmiyor. Bunun sebebi hastalar ile ilgilenmemek değil, o hastanın tanıdıklarının getirmesi, onla vakit geçirmesi. Sosyal temas hastaların iyileşmesine olumlu etkiler yaptığı için, gerçekten mükemmel bir fikir. Kişiler hastanede olduklarında, ailesi ve sevdikleri yanında olduklarında; hissettikleri endişe önemli ölçüde azalıyor. Bir başka olumlu durum ise, hasta ile aynı durumda olan ve tedavisi tamamlanmış kişilerle aynı ortamda bulunmak. Bu durum yine sosyal temas sağlayarak, endişeleri azaltmakta. O kişiler mutluluklarını anlatarak, olumlu duygu aktarımı sağlamaktadır. Yapılan araştırmalarda güçlü sosyal ortamda olan kişilerin daha uzun yaşadıkları ve hastalıklardan daha kolay kurtuldukları görülüyor.


Thursday, November 15, 2018

Mental Design - Dan Ariely (Para biriktirme | Kilo Verme )


Videodan çıkardıklarım:

Banyo için üzerinde dijital olmayan bir göstergesi olan tartı yapılıyor. Burada sonuç göstermek yerine sosyal mesajlar veriliyor. Amaç kişinin her gün düzenli olarak tartıya çıkması. İlk gün verilen mesaj, tebrik ederim işini yerine getirdin gibi bir mesaj. Sonrasında ise istenen hedefe ulaşmasını veya ulaşmamasını kaplumbağa tasarımı ile bağdaştırmışlar. Eğer hedefe ulaşılmaz ise kaplumbaya telefondaki en çok kullanılan appleri siliyor :) Kişisel olarak beni diğer etkileyen konu ise geleneksel araçlara bu şekilde sosyal pencereden ve teknolojik olarak bakıp, yeni ürünler yapabiliriz.

İlk başta ise para biriktirme ile ilgili bir örnek var. Çocuklardan gelen bir hatırlatma mesajı kişilere verilen ödüllerden daha etkili oluyor. Ancak daha da etkili olanı her gün bir jeton üzerinde 1-24 arası sayıların kazınması oluyor. Burada kişi her gün kendi aksiyon alıyor  ve bunu görünür kılıyor. Bu sebeple ise motivasyonu üst düzeyde kalıyor.


Para biriktirmek için kullanacağımız finansal araca parayı eklemek, yollamak kolay olmalı. Parayı geri almak zor olmalı. Ayrıca biriktirilen şeyi fiziksel olarak görmemiz ve diğer insanların görmesi pozitif etki sağlar. Şu anda para diital olduğu için bunları fiziksel olarak göremiyoruz. Harcadıklarımız genelde fiziksel olunca ve diğerleri tarafından görülünce, harcamalarımız artıyor.  Bir piyango sahibine para çıktığında komşularının harcadığı para artıyormuş :)

Friday, November 9, 2018

Drive - Daniel H. Pink - Nasıl Motive Oluruz? Nasıl Motive Ederiz? Kitap Özeti

1995 yılında iken size iki tane ansiklopediden bahsedeceğim. Bir tanesi Microsoft şirketi tarafından oluşturuluyor. Oluşturulan bu içerikler için yazarlara para ödeniyor. Diğerinde ise kimsenin para almadığı, boş zamanlarını geçirmek isteyen kişiler çalışıyor. İlk şirketin arkasında da Microsoft var. Sizce hangi iş başarılı olur?



Tartışmasız çoğu kişi Microsoft'u seçer. 15 yıl sonra Wikipedia bir numara oldu. Microsoft aynı alandaki Msn Encarta ansiklopedisini kapattı.

Genel olarak insanlara başarılı olduklarında havuç olarak ödül verilir, başarısızlık durumunda ise ceza verilir. Bu sistemi geliştirmek için üç konuyu ele alalım.

Yaptıklarımızı düzenleme şeklimiz: Wikipedia türünün tek örneği değil. Yazılım sektöründe onlarca açık kaynak kodlu proje var. Firefox bunlardan bir tanesi. İşletim sistemi olarak ise açık kaynak kodlu Linux işletim sistemleri çok yaygın. Bu tür projelere katılan kişiler tamamen ödülleri reddetmezler. İsimlerini duyurmak, becerilerini geliştirmek ve böylece para kazanma güçlerini artırmaya çalışmak gibi farklı amaçlar için çalışabilirler. Yapılan ankette kişiler kendi yaratıcı güçlerini en güçlü şekilde ortaya koyduğunu düşünüyor. Abd'de düşük karlı limited şirketleri kurulmaya başlandı. Amaç karı değil, toplumsal faydayı en üst düzeye çıkarmak. Az da olsa kar ederek işlerine devam etmektedir.

Ne yaptığımız hakkında nasıl düşünürüz?: Daniel Kahneman ile birlikte iktisat, insan davranışları ile daha ilişkili hale geldi. Örneğin biri bana 10 lira verdi ve sizinle paylaşmamı istedi. Size 6 veya 5 lira verirsem büyük ihtimal kabul edersiniz, 2 lira versem ise etmezsiniz. İşin içine hakkaniyet arayışı, intikam alma veya kızgınlık gibi duygular girebilir. Oysa 2 lira sıfırdan büyüktür. Bütün ekonomik faaliyetler için içsel motivasyon çok büyük öneme sahiptir.

Neyi nasıl yaparız?

İşlerimizi yaparken yaptıklarımız  iki gruba ayrılır. Algoritmik ve buluşsal. Algoritmik işler, belirli bir dizi yönergeyi yapmakla ilgilidir. Buluşsal ise tam tersi. Bir algoritması yoktur. Kasiyerlik yapmak algoritmik, bir reklam kampanyası oluşturmak buluşsaldır.


HBR'dan  Teresa Amabile'nin yaptığı araştırmaya göre ödül ve cezalar algoritmik işlerde gayet güzel çalışıyor. Fakat buluşsal işlerde, sonuçlar yıkıcı oluyor. İçsel motivasyon yaratıcılığın yardımcısıdır. Harici motivasyonun kontrolü yaratıcılığa zarar verir.


Maaşlar sözleşme ücretleri, bazı ek ödemeler ve ikramiyeler ana ödüller olarak adlandırılır. Tom Sawyer'a Polly teyze, bahçenin çitleri boyaması görevini verir. Bu iş Tom için çok sıkıcıdır. Arkadaşı Ben gelir ve alay eder. Tom'un aklına bir fikir gelir. Ben'e bu işi çok sevdiğini ve bu işi yapabilmek için elmasını verdiğini söyler. Daha sonra Ben ve diğer kişiler Tom'a elme vererek çitleri boyarlar. Tom içsel motivasyon ile bir işi oyun haline getirmiştir.

Serbest zamanlarını resim yaparak geçiren öğrenciler üç gruba ayrılıyor. Ödül karşılığı resim yapmak isteyip istemeyeceği sorulanlar, resim yapma sonucunda sertifika ödülü verilenler ve hiçbir ödülden bahsedilmeyenler. İki hafta sonra bu gruplara resim yapmaları sorulduğunda ödül sorulan gruptakilerin ilgisi azalmış, diğer iki grupta ise ilk duruma yakın bir sonuç gözlenmişti. Ödüller ilgiyi azaltmıyordu. Şunu yaparsan bunu alırsın ilgiyi azaltıyordu. Bu durumda ödül keyif alınarak yapılan bir işin, bütün coşkusunun gitmesine yol açıyor ve işi kişinin kendi özgürlüğündne uzaklaştırıyordu.

Dan Ariely ve bazı ekonomistlerin yaptığı deneylerde; yaratıcılık gerektiren işlerde verilen yüksek ödüller, kişileri olumsuz etkiliyor.

Kan bağışı yapmak isteyen gönüllüler üç gruba ayrıldı. 1. gruptan gönüllü olarak kan vermeleri istendi. 2. gruba kan verilirse 50 isveç kronu verilecekti. 3. gruba ise kan verirlerse, 50 isveç kronu kanserli hastalara verilecekti. İlk grup %52, 2. grup %30, 3. grup ise %53 kan verdi. Sadece para ödülü verme, kan verme oranını azalttı. Maddi teşvik, fedakarca yapılan bir davranışı lekelemiş, iyi şeyler yapmaya yönelik içsel isteği baskılamıştı.

Bazı şirketler belirli hedeflerde ödül vermektedir. Örneğin Ford, hızlı ve ucuz maliyetle ürün yapma hedefi ile can kaybı yüksek olabilecek araçlar yaptı. Araba şirketleri satış hedefi koyuyor ve müşterilerden fazla para alıp, gereksiz tamir masrafları oluşturuluyor. İstenmeyen davranışlar tetikleniyor. Bu durum incelendiğinde ödül, eroin gibi beynin belirli bir bölgesine dopamin salgılıyor. Bu sayede yanlış ve hatalı kararlar alabiliyoruz.

Kumarhanelerde ücretsiz içecek, yemek gibi ödüller verilmesi; riskli kararlar almamızı tetiklemek için olabilir.  Kısa vadeli 3 aylık karlılığa odaklanan şirketler odaklanmayanlara göre daha başarısız oluyorlar. Kar baskısı Arge yapmalarının önüne geçiyor. 2008 krizi benzer sebepten çıktı. Herkes kısa vadeli ödüllere odaklanmıştı.

Ödül Ceza Sistemi

1. İçsel motivasyonu öldürebilir.
2. Performansı düşürebilir.
3. Yaratıcılığı yok edebilir.
4. İyi davranışları törpüleyebilir.
5. Aldatmayı, kısa yoldan gitmeyi teşvik edebilir.
6. Bağımlılık yaratabilir.
7. Kısa erimli düşünmeye yöneltebilir.

Rutin işlerde, daha önceden belirlenmiş bir dizi kuralla iş yapıp, ödüllendirmek motivasyon sağlıyor. Sıkıcı, rutin işlerde içsel motivasyon az olduğu için ödüller bunu azaltamıyor. Yaratıcılık gerektiren konularda verilen ödüller şu iki şarta uyarsa, çabalarımız geri tepmez.

1. Her türlü harici ödül, beklenmedik olmalı ve kesinlikle işin bitiminden sonra verilmelidir. Tekrarlanan sürpriz bonuslar, kısa sürede şartlı takdirlere dönüşebilir ve performansı düşürebilir.
2. Takdir ve pozitif geri bildirim nakit paradan ve somut ödüllerden daha az yıpratıcıdır. Verilen geri bildirim ne kadar spesifik olursa, o denli iyi etki yapar.



Maddiun adlı şirket Rowe adı verilen, çalışanların istedikleri saatte işe geldikleri, sonuç odaklı bir yapıyı denedi. Yazılım, tasarım gibi yüksek yaratıcılık gerektiren işler olduğu için verimlilik arttı. Cornell Üniversitesinde 320 şirketle bir araştırma yapıldı. Yarısı çalışanlara özerklik tanıyan  yarısı da yukarıdan aşağı olan bir yapılanma benimsemişti. Özerklik tanıyamn şirketler, kontrol odaklı şirketlere göre 4 kat daha fazla büyürken, personel sirkülasyonu 3'te 1 oranında idi.

Atlassian ve 3M gibi şirketler çalışanlarına özgürlük vermek adına, vakitlerinin bir kısmını kendi istedikleri işle geçirmelerine izin verdi. Sonra Google şirketi çalışanların %20 zamanını kendi istediği işle geçirmelerini sağladı. Bunun fikri mülkiyet hakkını aldı. Google News, Gmail, Orkut, Google Talk, Google Sky, Google Translate buradan çıkan projelerdir.

Mihaly Csikszentmihalyi kişilerin oyun oynarken kendilerini gerçekleştirdiğini, bir sonraki aşamaya geçmek için, içsel motivasyonla hareket ettiklerini düşündü ve bunun iş dünyası için de benzer olduğunu iddia etti. Bir oyun planlarken, kişinin yeteneklerine uygun seviyelerdeki bir akışa koymak, onları motive ediyordu ve oyun çok tuttu.

Dweek'e göre hedefler iki türlüdür. Biri performans, diğeri öğrenme. İngilizce konuşmak öğrenme hedefi, ingilizce dersinden yüksek not almak performans hedefidir.

Öğrenme ve performans odaklı iki deney grubu oluşturuldu. Her iki grupta dersi öğrendiklerini gösterdikten sonra onlara yeni problemler karşısında öğrendiklerini kullanmaları istendi. Öğrenme hedefi verilenler, problemlerin çözümünde daha başarılı oldular.

Toms şirketi her ayakkabı satışında, gelişmekte olan ülkelerdeki çocuklar için de bir ayakkabı gönderiyor. Hem kar etmeye odaklanıyor hem de sosyal fayda sağlamaya. Şirket iş modeli olarak müşterilerini hayırsevere dönüştürüyor.


Csikszentmihalyi'nin akış testini kendinize uygulayabilirsiniz. Bilgisayar yada telefona bir hafta boyunca 40 alarm kurun ve sizi uyarsın. Her alarmda yaptığınız işi, kendinizi nasıl hissettiğinizi ve bi akışta olup olmadığınızı not alın. Şu sorulara cevap arayın?

Akış duygusunu hangi anlar üretti? Neredesiniz ve ne iş üzerinde çalışıyorsunuz? Kim vardı yanınızda?

Günün belli anlarında daha fazla akış dostu mu oluyorsunuz? Bulgulardan yola çıkarak, gününüzü nasıl planlarsınız?

Kendinizi dünyadan kopuk, kafanız karışmı olarak bulduğunuz anları nasıl azaltırsınız?

Abd kongresi ilk kadın üyelerinden Luce, Başkan Kennedy'ye şunu söyledi. Büyük bir insan tek cümledir. Kendi tek cümlenizi belirleyin. Ayrıca yatmadan bugün dünden daha iyi miydim diye kendinize sorun.

Belirli aralıklarla uzun tatillere çıkıp, farklı yerlerde bulunmak, vizyonumuzu geliştirir. Kendimize aylık performans değerlendirmesi hedefleri koyun. Eğitim hedefleriniz olsun. Hangi bilgilere ve araçlara ihtiyacımız var.

Şirkette Motivasyon Oluşturma

Şirkette çalışanların mesailerinin %20 sini kendi istedikleri projelere harcamasına izin verin. Gmail, Google News bu %20 lik projelerdendir. Sizler %10 yani yarım gün ile başlayabilirsiniz.

Çalışanların birbirine ödül vermesini teşvik edin. 50$ gibi bir bütçeyi, çalışanların, mesai arkadaşlarına vermesini sağlayın.



Çalışanlara bir kart verip, bu şirketin amacı ne diye sorup, cevapları değerlendirin. Herkes farklı şey söylüyor ise, ortada sorun vardır.

Kişilerin aldıkları maaş, mesai arkadaşları ile doğru orantılı olmalıdır. Bunu sağlamanın bir yolu çalışanlarınıza dışardaki bir şirketin ödediği rakamlara yakın ödeme yapmaktır. Ortalamanın biraz üzerinde maaş verirseniz, hem yetenekli insanları işe alırsınız hem de onların gitme ihtimalini azaltırsınız. Performans bazlı yapacak iseniz, konuyla ilgili birden fazla başlıkta yapabilirsiniz.

Çocuklara ödev verirken, ne zaman ve nasıl yapacakları konusunda özerklik veriyor muyuz? Yeni bir konu mu yoksa tekrar mı? Bu ödevin amacı kavrandı mı? Çocuklara belirli bir günde kendi istedikleri bir konu ile uğraşmalarına izin vermeliyiz. Çocuklara eğitim yılı başında eğitim hedefini sorun ve yarı yıl sonunda kendi karnesini hazırlamasını isteyin.

Çocuklara biraz harçlık ve biraz angarya iş verin. Asla ikisini birleştirip ilişki yapmayın. Çocukları zeka için değil, çaba ve strateji için övün. Övme işi baş başa yapılmalıdır. Çocukların büyük resmi görmesini sağlayın. Hangi alanda eğitim görürlerse, bunu neden öğreniyorum, yaşadığım dünyada bunun anlamı nedir gibi sorulara  cevap arayın. Ardından sınıftan çıkıp, öğrendikleri şeyleri uygulatın. Bir konuyu öğrendiğinizi test etmenin en iyi yolu ders vermektir. Öğrencileri öğretmen yapın.