Tuesday, October 20, 2009

Anadolu Kaplanı nasıl Anadolu Eşeği oldu?

Hiçbir iflas haberi beni önceki gün Denizli'den gelen hikâye kadar etkilemedi.
Amerika'da olsa 35 yıllık sanayici Esat Sivri'nin mücadelesi gazetelerde minik bir haber olarak geçiştirilmez, üniversitelerde "case study" yani "örnek vaka" olarak okutulurdu.
Çünkü Denizli Basma ve Boya Sanayii'nin (DEBA) hikâyesi Türkiye'de ekonominin özellikle de tekstil sanayiinin dönüşümünü anlamak için biçilmiş kaftan.
Her şeyden önce ortada çok ciddi bir insani dram var.
Ama patronun vakarı, sendikacıların körlüğü, bankaların katılığı da var.
Hepsinden öte Anadolu Kaplanları'na özgü muhteşem bir kara mizah var.

En baştan başlayalım.
Denizli sanayiinin duayeni olarak kabul edilen Esat Sivri, DEBA'yı 1973 yılında kurmuş. Yani öyle "sonradan görme" tekstilcilerden değil, sektörün öncüsü.
Dokuma, boyama, basma, pantolon, nevresim ve çarşaf üretiminde uzman.
Öyle ki kısa sürede Hugo Boss, Dockers, Levi's gibi ünlü markalar müşterisi olmuş.
Fakat o, fason üretimle yetinmemiş, Uniqart ve Colossae adıyla markalarını yaratmış.
Kaliteli baskı tesisleri ve markalarıyla tam 22 ülkeye ihracat yapar hale gelmiş.
Anlayacağınız, arkasına aldığı geçici rüzgârla yetinmemiş.
Boya-baskıdan üretime, fasondan markaya sürekli kendisini geliştirmiş.
Ama yine de olmamış.

"Neden olmamış" başlıklı uzun bir tez yazılabilir. Ben size özet geçeyim.
İhracata dayalı çalıştığı için ilk büyük darbeyi 2001 krizinde yemiş.
Dövizin anlık fırlamasıyla şirketinin finansal yapısı bir daha toparlanmamak üzere sarsılmış. Bankasıyla defalarca kredilerin yeniden yapılandırılması için masaya oturmuş.
Tam toparlanmaya, işçi sayısını 1700'e, ihracatını 56 milyon dolara çıkarmışken, 2008 küresel finans krizine yakalanmış.
Bankası krizi atlatması için esnerken, bu kez de sendikaya çarpmış.
Oysa DEBA Denizli'de sendikal örgütlenmenin olduğu birkaç tekstil fabrikasından biri. Yani Esat Sivri, işçisinin hakkını ilk günden itibaren koruyan bir patron.
Ama gelin siz bunu TEKSİF yönetimine anlatın.

Adam maaş ödeyemez hale gelmiş, sendika ikramiye peşinde.
Arabuluculara rağmen en küçük bir taviz yok.
Ve sonunda 36 yıllık sanayici havlu atmak zorunda kalmış. Ama ne havlu.
Yaşadığı sıkıntılar yüzünden by-pass ameliyatı geçirmiş, tam dört damarı birden değiştirilmiş, stent takılmış. Yetmemiş bir de kanser teşhisi konmuş.
Tüm bunlar olurken, onun tek derdi binlerce çalışanını işsiz bırakmamak.
Ama nafile, ne banka ne sendika ne de hükümetin makro ekonomi politikaları en küçük yardımda bulunmuş. Bir de üstüne global finans krizi.

Önceki gün fabrikanın kapısına kilit vurulurken dikkat ettim, 77 yaşındaki duayen sanayici hiç kimseden şikâyetçi değil.
Ne bankasını suçluyor ne de ikramiye peşine düşen sendikayı.
Tek üzüntüsü işçileri, onların son kalanlarıyla birlikte öğle yemeğine oturmuş.
O arada bir gazeteci, bir zamanlar Anadolu Kaplanı olduğunu hatırlatıyor.
Esat Bey o müthiş mizah anlayışıyla şu dramatik cevabı veriyor: "Biz Anadolu Kaplanı değil, Anadolu Eşeği'yiz. Sırtımızda yıllarca yük taşıdık. Bu yaşımızdan sonra da taşımaya devam edeceğiz."
Biliyorum, bu yazı bir "case study" değil ama Türkiye'de onuruyla çalışan sanayicinin dramatik portresi.


Alıntı : Eyüp Can : http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=4&HBR_KOD=130139

Ey Bilişim İnsanı !

Merhabalar,

Sabahleyin çalışma arkadaşım sevgili Erdem Öztürk 'ün mailime ilettiği bir içeriği siz değerli okurlarımla paylaşmak istiyorum. Kendisine bir arkadaşından gelen ve çok beğendiğim mail şöyle başlıyor;
"ABD’nin Denver Eyaleti 'ne master için giden genç arkadaşım ...... bir mail atmış. Bir profesorün mezun etmeye hazırlandığı Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerine verdiği son dersi anlatıyor. İlgimi çekti, sizlerle paylaşmak istedim. Aynen şöyle;"

Tam olarak anlatılan olay yaşanmış mıdır kesin olarak bilmek mümkün değil, ancak içerik ve tespitler çok etkileyici. Sözü daha fazla uzatmadan sizi harikulade bulduğum içerikle başbaşa bırakmak istiyorum.

"Bilgisayar Mühendisi arkadaş!

İnşallah iyi bir donanımcı, iyi bir programcı, iyi bir network uzmanı veya iyi bir sistem operatorü olacaksın. Yalnız şu mühim meseleri sakın aklından çıkarma.

Bu kâinatın öyle bir donanımcısı vardır ki, bütü mevcudatı ve içinde yeryüzünü create etmiş (yaratmış), güneşi bir power source (güç kaynağı), ayı bir system clock (sistem saati) yapmış. O power source dur ki kesintiye uğramaz ve o system clock tur ki şaşmaz ve şaşırmaz. O donanımcının ilminin ve sanatının nihayetsizliğini gösterir. Bu zât aynı zamanda öyle yüce bir programcıdır ki, şu muazzam hayat programını yazmış, yüz binlerce yıldan fazladır error (hata) verdirmeden, crash ettirmeden (kesinti veya kırılmaya uğratmadan) çalıştırıyor.

Eğer onun ne kadar iyi bir programcı olduğunu anlamak istersen, önce kendine bak. Gözünle görmediğin küçücük bir hücrene bütün kodunu save etmiş (kaydetmiş) ve yine o küçücük hücrende excute ettiriyor (icra ediyor).

Madem ki DNA’nın bir program olduğu apaçıktır ve bir program programcısız olamaz; demek ki senin programcılığın o büyük zatın programcılığına ancak bir ayna hükmündedir. Yine senin hücrelerinden oluşturduğu networkun içinde hadsiz protokollerle o hücreleri konuşturduğu gibi, seninde diğer insanlarla türlü dillerde ve protokollerde konuşabilmen için gerekli donanımını yanına vermiştir, öylece de gördürüyor, konuşturuyor ve dinletiyor ve sen etrafındaki bütün cisimlerden haber alasın diye ışık, ses gibi türlü medyayı hazırlamış kullandırıyor. Ve sen bunları keşfeder, kullanır, fakat yenisini ekleyemezsin. O halde öyle büyük bir network uzmanı zât vardır ki, senin her türlü ihtiyacını bilir ona göre teçhizatını verir. Senin network uzmanlığın ancak sonsuz ilminden sana verdiği bir küçük parça ve bir büyük nimettir.

Arkadaş aldanma!

Bu güzel dünya hayatı, bir limited trial versiyon (kısıtlı kullanım versiyonu) programdır. Görüyorsun ki elde ettiğin malı mülkü hiçbir suretle save edemiyorsun (saklayamıyorsun). Öyle ise bu kâinat yazılımını yazanı tanı. Hem hiç mümkün müdür ki bir programcı bu kadar güzel bir program yapsın ve yaptığı programda about (programların içine konulan ve programcısını tanıtan açıklama) koyup kendini tanıtmasın. Öyle ise bu kainatın en büyük donanımcısı, programcısı, network uzmanı ve sistem operatorü olan zatın, her yere işlediği about kesimlerini gör, öğren, full versiyonunu (sınırsız kullanım versiyonu) kazanmak için çalış. Unutma ki hiçbir hareketin atlanmadan dikkatlice loglar (kayıtlar) tutuluyor. Bu loglar herşeye gücü yeten o sistem yönetecisi tarafından kontrol edilecektir.

Öyleyse; hangi alanda uzman olursan ol yüce yaratıcının farkında ol, bu farkındalılıkta da uzman ol."

Alıntı : http://blog.idriscin.com/2009/09/ey-bilisim-insani.html