Friday, April 27, 2018

Çocuklara Fen Derslerini Sevdirme

Tyler DeWitt fen derslerinin eğlenceli ve ilgili hale gelebilmesi için güzel bir konuşma yapmış. Burada klasik sistemllerin neden insanları sıktığını ve hangi yöntemlerin ilgi uyandıracağını anlatıyor.

Anlatıma eğlence katma ve hikayeleştirme en önemli konular olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklarınıza fen ve matematik derslerini sevdirmenin püf noktalarını bulabilirsiniz.




Wednesday, April 25, 2018

Çocuklar ve Motivasyon



Dan Ariely'ye gelen sorulardan birisi:

Paula:

Oğlum 4. sınıfa gidiyor. Geçtiğimiz günlerde yanlışlıkla başka bir çocuğun ilerleme raporu çocuğumun posta kutusuna geldi. Bunun ardından şunu düşünmeye başladım. Eğer çocuklara kaza ile sahte olarak kendisinden biraz daha iyi durumda olan çocukların raporu gönderilse, bu onların daha sıkı çalışması için motivasyon kaynağı olur mu?

Dan:

Bu düşündüğün yöntem çok yaratıcı ve hoşuma gitti. Eğer insanlara ve çocuklara diğerlerinin biraz daha iyi yaptığını iletirseniz, onları motive edersiniz. Fakat burada kritik olan konu, biraz daha iyi yapmasıdır. İnsanlara elde edilemeyecek veya çok zor elde edilecek hedefler vermek iyi sonuçlar vermez iken, erişilebilir hedefler vermek çok daha iyi olur.



Tuesday, April 17, 2018

Kitap Özeti: Bebeğinize Fransız Kalın - Pamela Druckerman (Marshmallow Test)



Kitap her çocuğu olan ailenin okuması ve üzerine düşünmesi, sorgulaması gereken nitelikte. Amerikan tarzı Türk tarzı ile oldukça benzerlik gösteriyor. Fransız tarzı ise bunlardan oldukça farklı. Kitabı herkese tavsiye ediyorum ve önemli olduğunu düşündüğüm bazı konulara aşağıda yer veriyorum.

Fransızlar, bebeklerin beşiklerinde ağladıkları zaman hemen kucağa alınmamasını ve bir süre gözlemlenmesini öneriyorlar. Normal insanın bile gece uykusunun kısa aralıklarla açıldığını ve sonra devam ettiğini, bebeklerin de benzer bir durumda olabileceğini düşünüyorlar. Ek olarak ise bebeklerin de insanlar gibi belirli bir süre açlığa katlanabileceklerini düşünüyorlar. Burada amaç bebeği sürekli ağlatmak değil, ağlaması sonrası bir süre gözlemde bulunmak ve oluşacak duruma göre müdahelede bulunmak ya da bulunmamaktır. Müdahalede bulunulacaksa bile her bulunulan müdahele sonrası sürenin açılması, çocuğun bekleme alışkanlığını kazanmasını ve sabretmesini sağlıyor.

Walter Mischel 1960'ların sonunda Stanford Üniversitesinde yaptığı Marşmelov testi ile ünlü. Testte bir görevli 4-5 yaşlarında çocukları bir odaya götürüyor. Masanın üzerinde bir tane marşmelov bulunuyor. Eğer çocuk, görevli odadan çıkıp, geri gelene kadar marşmelovu yemezse, döndüğünde ona iki marşmelov verilecek. Eğer yemişse, sadece o yediği onun olmuş olacak.

Bu oldukça zor bir deney. Altmışlı ve yetmişli yıllarda 653 çocuk içerisinden sadece üçte biri, görevlinin orada olmadığu on beş dakika boyunca marşmelovu yemeden durabiliyor. Bir kısmı yalnız bırakılır bırakılmazken yerken, büyük bır kısmı sadece otuz saniye bekleyebiliyor. 1980 lerin ortasında Mischel deneyi uyguladığı çocukları yeniden ziyaret ederek bekleyebilenlerin, diğerlerinden iyi veya kötü bir farkı olup olmadığını görmek istiyor. Meslektaşları ile birlikte ilginç bir bağlantı gözlemliyorlar. Dört yaşında iken marşmelovu yemekte en uzun süre direnenler, diğer bütün alanlarda bugün daha başarılılar. Konsantre olmak ve muhakeme yapmak gibi beceriler bekleyen çocuklarda çok daha ileride. Yayınladıkları rapora göre, stres altında dağılıp, parçalanma eğilimleri yok.

Burada Fransızların  yaptığı gibi hazzı erteletmek onları daha sakin ve soğukkanlı yapıyor olabilir mi? Amerikalı çocuklar ne isterse hemen elde ettiklerinden dolayı mı strese karşı dayanıksız yetişiyorlar? Ne zaman Amerikaya gitsem,günlük hayatta sürekli ağlayan, çığlık atan çocuklar görürken, Fransız çocuklar istedikleri olmadıklarında bile daha sakin görünüyorlar.

Burada tavsiye olarak verdiği şey ise, marşmelova odaklanmak yerine, başka şeylere odaklanmak ve dikkatini başka şeylere vermek. Fransızların ise bebeklerinin beklemeyi öğrenmeleri için, onlara fırsat verdiğini düşünüyor.




Bebekler yemek yemediği zaman şu yöntem işe yarayabilir.

a) Yemekleri farklı şekillerde pişirebiliriz. Buharda, fırında, baharatlı, yoğurtlu gibi seçenekler sunabiliriz.
b) Aynı yaş grubundaki arkadaşların yemekleri yemesi, sizin çocuğunuzun da yemesini sağlar.
c) Yetişkinler bile sevmedikleri yemeklere sık bir şekilde maruz kaldıklarında, o yemeği yemeye başlıyorlar. Çocuklar bir şeyi yemedikleri zaman onun yerine başka bir şey vermemeli, önermemeliyiz. Farklı zamanlarda aynı yemeğin farklı türlerini karşısına çıkarmak işe yarayabilir. Tekrarlı şekilde aynı yemekleri ve sebzeyi sunmalı, pes etmemeliyiz.
d) Diğer seçenek ise ne yiyeceğinin sorulmaması ve herkesin aynı şeyi yemesi.Yemekte bu var denilip, bitirip bitirmemesi kendi seçimi olarak bırakılmalı.
e) Yemek yapma işine onları da katıp, eğlenceli hale getirebiliriz.
f) Yemek süresini kısa tutmalı ve 30 dk yı geçirmemeliyiz. En kötü tadına bakması sağlanmalıdır.

Yemek, başka bir şey yapmadan ve beraber vakit geçirilen bir etkinliktir. Çocuklar tv izlerken, koltukta, bilgisayara bakarken yemek yenilmemelidir.

Fransız ailelerin bebeklerine karşı nasıl daha otoriter olduklarınının sırrı daha ikna edici ve sert bir şekilde hayır demelerinde gizlidir. Bu hayır cevabı ses yükselmesi anlamına gelmemektedir.

Fransada çocuklar belirli kurallar çerçevesinde yetiştiriliyor. Örneğin Alice'ye vurma demiyor, Alice'ye vurmaya hakkın yok deniliyor. Bu sayede çocuk başka şeylere hakkının olabileceğini de düşünüyor.

Diğer konu ise onaylamıyorum lafı oluyor. Örneğin hayır demek yerine, bezelyeleri yere atmanı onaylamıyorum deniliyor. Bu laf hayır demekten daha fazla anlama gelmektedir.

Çocuklara otorite kurmak için ise biraz vakit verip, şans  tanımak gerekiyor. Örneğin elinde bıçak olan çocuğa, onu bırak diyor. Ardından 5 saniye sonra onu hemen bırak diyor. Çocuk hareket etmiyor. 15 saniye sonra daha ciddi bir tavırla onu hemen bırak, 10 saniye sonra ise anlıyor musun diyor. Çocuk bıçağı masaya bırakıyor ve sonra annesi aferin diyor. Sonrasında ise bıçağın tehlikeli olduğunu ve kendini kesebileceğini söylüyor.

Amerikalı çocuklar, yaptıkları en ufak şeylerde bile övgü alıyor. Fransada ise övmek çok zor gerçekleşiyor. Bir çocuğu sürekli övmek, onu övgüye bağımlı hale getirebilir. Bir süre sonra kendini iyi hissetmek için, başkalarının onayına ihtiyaç duyabilirler. Sonuçta nasıl olsa övüleceğim düşüncesi de oluşabilir.

Tuesday, April 10, 2018

Ne Diyoruz Ne Anlıyoruz - Kıskançlık

Programda konuşulanların kısa bir özetini geçmeye çalışacağım;

Kıskançlık kelime olarak kısmak ile ilgilidir. Gıpta etmek, haset etmek, öykünmek gibi farklı şekilleri vardır. Kıskançlık genel anlamda olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Gıpta etmek ve öykünmek ise olumlu anlamdadır. Kıskanma elimizde olmayan bir şeye sahip olmak, elde etmek anlamında da kullanılabilir.

Süleyman'ın huzuruna iki tane kadın gelir. Bu iki kadın da yakın yerde ve aynı zamanda çocuk doğururlar. Bu kadınlardan biri uykuya dalıp, çocuğunun üzerine kapanır ve çocuk ölür. Bunun ardından, çocuğu ölen kadın ölü olan çocuğunu, diğer uyuyan kadının çocuğuymuş gibi onun yanına koyar ve canlı çocuğu alır. Sonrasında ise Süleyman karar vermek durumunda kalır. Süleyman ise çözüm olarak, sağ kalan çocuğu ortadan ikiye ayırın ve iki tarafa bir parçasını verin der. Bu durumda gerçek anne hemen atlayarak, hayır diye itiraz eder. Sessiz kalan kadın; kıskançlık ve bende yok onda da olmasın mantığı ile sessiz kalır. Bu durumda gerçek anne ve sahte anne ortaya çıkmış olur. Burada kıskançlık duygusu ile çok zor bir konu çözüme kavuşmuş olur.

Kıskançlık duygusunun dışarı nasıl vurulduğu da önemlidir. Diğer kişiye zarar verecek boyutlara getirmek yerine, eksik ve yetersiz olduğum özellikleri nasıl giderebilirim, diğer kişi neler yaparak bu duruma geldi diye düşünüp, biz neler yapabiliriz diye düşünmek faydalı olacaktır.

Jealous kelimesi kıskançlık, envy kelimesi ise haset etmek anlamında kulanılmaktadır. İngilizce etimoloji anlamında bu farkı bilmemiz iyi olur. Kıskandırmak kelimesi ise İngilizce dilinde direk bir kelime olarak bulunmamaktadır. Bu durumun bizde olup, onlarda olmaması kaynaklı olabilir. Teşhircilik ve gösteriş daha fazla doğu toplumlarında görülmektedir diye düşünüyoruz.

Mahremiyet Anadolu'da toplumsal olarak kıskançlık ile korunur. Kendimizde olanı, dışardakilerden gizleme dürtüsü ile korumaya çalışabiliriz.

Haset; kişinin yetersiz olduğu konuların, kendisinden daha fazla şeye sahip olan kişi üzerinde; niye onda var da bende yok düşüncesinin bulunmasıdır. O ne yaptı bunu elde etmek için, ben ne yaptım bunu elde edememek için, sorusunu sormuyoruz. Bu soruyu sormak, bizi doğru yere kanalize edebilir. Bende ne eksik, bunu nasıl gidebilirim diye düşünmeye başlarsak, kişisel gelişime yol açabiliriz.



Sunday, April 8, 2018

Inside The Tornado - Geoffrey Moore Kitap Özeti

Kitap Crossing the Chasm ile bazı benzerlikler göstermekte ve pazarlama konularını ele almaktadır.


Compaq firması sıfırdan bir milyar dolarlık satış hacmine beş yıldan daha az bir sürede gelmiştir. Atari firması 1977'den 1982'ye kadar her yıl iki kat büyüyerek 50milyon$ gelirden 1.6milyar$ gelire ulaşmıştır. Bu firmaların ve benzerlerinin sırrı paradigma kayması olarak adlandırılır. Yeni bir ürün kategorisinin ortaya çıkması ve tahmin edilemeyen faydalar sağlanması ile bu tür başarılar elde edilmektedir. İnsanlar yeni bir ürünü kullanmaya kolay kolay başlamazlar ve alışkanlarınlarından vazgeçemezler. Belirli bir kitle ise bu ürünün kullanıldığını görmeden bu yeni ürünü kullanmaya başlamazlar.

İş dünyasında çok hızlı değişiklikler olmakta ve biz kendimizi bu durumlara göre ayarlamalıyız. Pazarlama kitlelerini şu şekilde adlandırabiliriz;

1. Innovators: En son teknoloji ile gelişmeleri takip edip, en yeni ürünleri hemen kullanmayı sevenler. Pazarlama açısından bu kişilerin parası yoktur ama diğer insanları etkileme gücü vardır.

2. Early Adapters: Vizyonerler olarak adlandırılırlar. Eski alışkanlıklarını bırakıp, yeni ürünlere kolay geçebilirler. Bu kişilerin parası vardır.

3. Early Majority: Toplu teknoloji satın alımı yaparlar. Alacakları ürün kendini kanıtlamış ise kullanırlar.

4. Late Majority: Tutucu kişilerdir. Fiyata hassas, çok talepkardırlar. Basitleştirilmiş sistemleri kullanırlar.

5. Laggard: Şüpheci kişilerdir. Teknoloji ürünleri için büyük potansiyel olarak gürülmemelidirler.


Pazarlama stratejisi olarak ürün pazarda kabul gördükten sonra elimizdeki niş alanları birer birer çoğaltmamız ve daha büyük kitlelere ulaşmamız gerekmektedir. Pazarda pragmatist olan kişiler pazar lideri olan firmaların ürünlerini kullanmak isterler ve ürünlerde hata olsa bile daha fazla ödemeyi göze alırlar.

Niş alan seçerken iyi olduğumuz niş alandaki kişilerin verdiği referansları dikkate almak ve o kişilerin niş sektörlerine bakmak avantajlı olacaktır.