Thursday, November 27, 2008

iŞLERİ KÜÇÜMSEMEYELİM, TEMBELLİK ETMEYELİM.

Email ile gelen bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
Üzeyir Garih ten bir yazı, sanırım kitaplarından birisinden, hangisi olduğunu gönderen olursa yayınlamak isterim. Benim okuduğumda değildi.
Güzel bir kişisel gelişim yazısı.
1951 yılının Temmuz ayında 17 arkadaşımla birlikte İTÜ Makine
Fakültesi'nden başarılı bir öğrenci olarak mezun oldum.O gün hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Sınavlara hazırlanmaktan para getirebilecek işleri altı aydır ihmal etmiştim. Parasızdım. Ancak Yüksek Mühendis diplomasını kazanmış olmaktan dolayı mutluydum.O sabah motor dersi hocalarımız, ikisi de asistan olarak çalışan Prof. Necmettin Erbakan ve Prof. Hakkı Öz'ün karşısında başarılı bir motor sınavı ve mezuniyete hak kazanmıştım. Bu olayı kutlamak için bir arkadaşımla Moda'da yazın ilk deniz banyosunu yapmayı ve kendimize bir ziyafet çekmeyi kararlaştırdık. Mayolarımızı yanımıza almıştık.Arkadaşı m Moda'ya gitmeden önce yeni inşa edilen Levent Mahallesi'nde otobüsle bir tur atıp Türkiye'de o gün için yepyeni bir olay olan bir uydu villa kenti gezip görmeyi teklif etti. Merakla kabul ettim. Levent,alt yapısı tamamlanmış villaları toparlar görünümdeydi.Yolları o zamanlar pek ender rastlanan bir şekilde tamamen asfalttı. Otobüsten inip merakla yürürken bir villanın kapısının önünde villa sahibi ile bir amelenin yüksek sesle tartışmalarına tanık olduk. Merakla yaklaştık.
Bizi gören villa sahibi sanki içini dökmek ister gibi bize dönerek:
-Burada temizlenecek bir su deposu var. Tam yevmiye veriyorum yapmıyor.Ne ister bilmem ki, diyordu.
Amele ise;
-Bu iş geceye kadar sürer, kurtarmaz! Kahveye gidip yarına kadar uygun iş ayarlarım, diyordu.
Arkadaşımla aynı şeyi düşünmüş gibi bakıştık. İkimiz de parasız sayılırdık. Amele yevmiyesi ise 6 lira idi. Bizim o günkü ihtiyacımızın hemen hemen iki misli.
Villa sahibine bu işi yapmaya hazır olduğumuzu söyleyince,
amele homurdanarak
-Canınız çıksın da anlayın halimizi, diyerek uzaklaştı.
Mayoları mızı giydik. Deponun pırıl pırıl temizlenmesi bir saat sürmemişti. O sıcak yaz gününde bahçede hortumla duşlandık. Havlu fabrikası sahibi olduğunu sonradan öğrendiğimiz ev sahibi,kim olduğumuzu anladıktan sonra altışar lira ile birer havlu hediye ederek ve birer gazoz ikram ederek uğurladı.Bu işte kanımca tek kaybeden 'Kurtarmaz!' diyen amele olsa gerek. İş mi çoktu? Insanlar mi tembeldi? Neyi 'kurtarmaz' idi? Bu güne kadar da anlamis degilim
Uzeyir GARİH
Dr. Üzeyir Garih eserlerine bu linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.uzeyirgarih.alarko.com.tr/baskankitap1/BBatkitap.htm

Tuesday, November 25, 2008

Devrim Otomobil öyküsü (Devrim Arabaları)





Yıl 1961. Ordunun binek otomobil gereksinimini karşılamak için, cumhurbaşkanı Cemal Gürsel otomobil üretilmesini ister. 16 Haziran 1961’de Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Türk mühendislerine görev düşer. Tamamen Türk mühendislerince, Türk yapımı bir otomobil yapılmasına karar verilir. Yapılan üst düzey toplantılarda alınan kararla, dört buçuk ay gibi bir zamanda Devrim Otomobil’in tamamlanması gerekmektedir. Otomobil 29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayramı’na yetişmelidir. Ödenek, bir milyon dört yüz bin Türk Lirası’dır.

İnanılmaz şey gerçekleştirilir, Türk mühendisleri gece gündüz, büyük bir özveri ve azimle Devrim Otomobil’i yetiştirirler. Eski bir altı silindirli Chevrolet motorunun iki silindiri kesilerek kalıp yapılmış, motor gövde ve başlığı Sivas Demiryolları Fabrikası’nda dökülmüştür. Ankara Fabrikası’nda işlenmiştir. Segman, piston Eskişehir’de yapılıp, Ankara Fabrikası’nda monte edilmiştir. Gücü kırk BG'dür. Şanzımanlar tamamen yerli olarak Ankara Fabrikası'nda yapılmıştır. Orijinal jantlarında ve kaputta “Devrim” yazmaktadır. Ön panel kadranları Türkçedir; yani “yağ”, “benzin”, “hararet”.

Devrim Otomobil’in son eksiklikleri Eskişehir-Ankara arasında trende giderilir. İki otomobil vardır trende; cilalanır, tehlikeye karşılık benzin koyulmaz. Cumhuriyet Bayramı törenine cumhurbaşkanı bu otomobille gitmek istemektedir. Törene cumhurbaşkanını götürecek otomobile zamanında benzin koyulması unutulur. Yüz metre sonra otomobil durur… Direksiyondaki mühendisin benzin bitti demesi üzerine cumhurbaşkanı; “Batı kafasıyla otomobil yaptınız, Doğu kafasıyla benzin koymayı unuttunuz,” der. İkinci otomobile benzin koyularak yola devam edilir ancak; “Devrim Otomobil” basının diline düşmüştür artık…

Ertesi gün bütün basın, arkasına yerli ve yabancı işbirlikçi güçleri alarak "Devrim"e saldırırlar. Türk mühendisleri ve Türk otomobili yerden yere vurulur. Hiçbir yerde, hiçbir otomobil bu kadar karalanmamıştır. Kimileri modeli çalıntı der, kimileri Türk mühendislerinin yetersizliklerini eleştirir. Öteki otomobil ile Anıtkabir’e gidildiğinden hiç söz edilmez. Bunca paranın boşa gittiğinden bahsedilir ancak; mekanize duruma geçmekte olan Türkiye’nin, at yetiştirmek için yirmi beş milyon TL harcamasından hiç söz eden olmaz… Bu duruma, 27 Mayıs 1960 devrimine bir tepki (darbe de diyebilirsiniz) nedenlerden biridir. Bir diğer neden, “devrim” sözcüğüne duyulan alerjidir. Süleyman Demirel devrim sözcüğünden nefret eder… Seri üretime 1964’te geçilmesi planlanırken maalesef proje rafa kaldırılır.

Seri üretimi devam etseydi, belki de gelişip zenginleşen bir otomobil sanayiimiz olacaktı. Çünkü, bakıyoruz da o zamanlar otomobil sanayi diye bir şeyi olmayan Japonya ve Güney Kore nerelere varmışlar… Çıkarları zedelenenler, bu durumu engellemek için ellerinden geleni yaptılar, hala da yapmaktalar. Bugün yabancı patent sahiplerinin ekmeğine yağ sürmekteler.


Bütün bulara karşılık “Devrim Otomobil” hala ayaktadır. Üretilen dört otomobilden bir “devrim” Eskişehir TULOMSAŞ bahçesine yapılan özel garaj müzesinde sergilenmektedir ve çalışır durumdadır.

Kaynak : http://www.hafif.org/yazi/devrim-otomobil-oykusu

Tasarım Kalıpları Makale

Interface ve soyut sınıflar , Tasarım kalıpları ile ilgili makale ve kitaplar.

http://www.kurumsaljava.com/2008/11/24/tasarim-prensipleri/