Friday, December 2, 2016

Shoe Dog - Nike ve Kurucusunun İlginç Hikayesi



Shoe Dog Nike firmasının kurucusu Phil Knight tarafından yazılmış ve oldukça etkiliyeci bir biyografi kitabı. Kitabı okuduğuz zaman Phil ve Nike hakkında çok ilginç bilgiler öğreniyorsunuz. Aşağıda bunlardan bazılarını kısaca özetlemeye çalışacağım.

Phil'in okul zamanları büyük bir tutkusu var. Dünyada farklı yerleri ziyaret etmek. Bunlar arasında İstanbul, Roma, Nairabi, Tokyo gibi çok farklı kültürlerde yer alan şehirler mevcut. Kitabında İstanbul seyahati ile ilgili ksıa bilgiler bile aktarıyor.

Phil bir çok büyük şirket kurucusunun olduğu gibi Stanford tozu yutanlardan. Yüksek lisansını Stanford Üniversitesinde yapmış.

İşe ilk başlama noktası ise Japonya merkezli bir firma olan Onitsuka Tiger'dan ürün alarak, bunları Abd içerisinde satmaya başlaması. Bir kaç ayakkabı ile başladığı bu yolculuğa, sayıları artırarak devam eder. Ancak ödemeleri önden yaptığı için, sürekli kaynak sıkıntısı ile karşı karşıyadır. İlk başta babasından aldığı 5000 dolarlar, sonrasından babasının kefil olduğu ufak banka kredileri yetmemeye başlar.



Sonrasında Onitsuka firması (ismini kurucusunun adından alır) Abd pazarında başka dağıtımcıları devreye almayı düşünür. Phil ise Japonya'ya yaptığı seyahatler sonrasında, tanıdığı bir Japon aralığı ile daha ucuza üretim yaptırabileceği başka firmaların varlığını da öğrenir. Sonrasında ise Onitsuka Tiger ile yollarını ayırır ve kendi markasını oluşturur. İlk aşamada logosu için $35 lık bir yatırım yapar, tam beğenmese de, hızlı ve daha fazla masraf yapmamak adına, bu logo ile ilerlemeyi seçer. Hızlıca tanınmış sporculara sponsorluk ile kendi ayakkabılarını giydirmeye başlayarak büyümesini hızlandırır. O zamanlar pazarın en büyük firması Adidas olarak bilinmektedir. O zamanlardan kastımız 1970 lerin başı.

Kitaptan öğreneceğimiz çok strateji ve ilginç hikayerler var. Son olarak ise şunu belirlelim;

Sıfırdan başladığı yıllarda pazarın en güçlü oyuncuları Adidas ve Pumaydı. Şu anda ise Nike'ın Abd'deki pazar payı %21 Adidas'ın ise %3.5. Nike'ın global satışları 32 milyar dolar, Adidas'ın 19 milyar dolar. 2020 tahminleri ise pazar payının %27 olacağı yönünde. Utangaç bir girişimci için rakamlar ilham verici. Kitabı herkese tavsiye ediyorum.

Kaynak: https://www.statista.com/topics/1243/nike/ 

 


Wednesday, July 13, 2016

Kötü Haberler ve Sorunlar




Şu aralar Ben Horowitz'in "The Hard Thing About Hard Things: Building a Business When There Are No Easy Answer" adlı kitabını okuyorum. Ben Horowitz; Opsware isimli yazılım şirketini 2007 yılında 1.6 milyar dolara HP'ye satmış bir girişimci. Şimdilerde ise yatırımcılık ile uğraşıyor.

 
Kitabın henüz %25 lik kısmını okumama rağmen çok etkilendiğimi ve oldukça yol gösterici olduğunu söyleyebilirim. Şirketinin 3 haftalık nakitinin kaldığını, batmaktan kıl payı kurtulduğunu ve çok zor günler geçirdiğini, bunlardan nasıl kurtulduğunu tüm içtenliği ile özetlemiş. Ek olarak; sonuçta bazı önerilerde bulunduğunu söyleyebilirim.

Bunlardan bir tanesi; çalışanların şirketteki kötü haberleri ve sorunları  yayması ile ilgili. Ben Horowitz, kötü haberler getiren çalışanlarınızı önemseyin ve gerekirse onları ödüllendirin diyor. Sorunların özgürce tartışıldığı ortamda, sorunların çözümüne hızlıca ulaşılabileceğini belirtiyor. Sorunların üzerinin örtülmesi, o konuyla ilgili herkesi hayal kırıklığına uğratabiliyor. Size sürekli sorunlardan bahseden insanları asla cezalandırmayın ve ödüllendirin, felsefesine sahip olmamızın önemine vurgu yapıyor.


Konuyu ise şöyle bir açıklama ile örneklendiriyor. İş dünyasında; çözüm öneriniz yoksa, sürekli sorunları dile getirmeyin diye eski bir yönetim anlayışı vardır. Eğer çok büyük bir sorun ortada varsa ve bunu o çalışan çözemeyecek durumda ise, size bunu dillendirmeğinde neler olabileceğini düşündünüz mü? Örneğin, pazarlamasını yaptığınız üründeki ciddi bir sorunu mühendisiniz görür, ancak bunun nasıl düzeleceğini bilmediğinden dolayı, size bunu dillendirmez ise, neler olabileceğini düşündünüz mü? Bu sorunun, halının altına süpürülmesinin sizi uğratacağı zararları hayal edebiliyor musunuz?

Bu sebeple yöneticilerin, insanların özgürce düşüncelerini söylebileceği, sorunları dillendirebilecekleri bir ortam oluşturmaları son derece önemli. Büyüyen şirketlerden alınacak derslerden bir tanesi sadece bu.


İlgili açıklamaların olduğu sayfayı aşağıda bulabilirsiniz.








Tuesday, June 7, 2016

Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi - İsmail Cem

İsmail Cem'in, Osmanlı tarihi ile beraber yakın Türkiye tarihini anlattığı, 1970 yılında kaleme aldığı ve Türkiyeli'yim diyen her kişinin okuması gerektiğini düşündüğüm kitap. Adı Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi.




Kitap ilk olarak Osmanlı zamanında tımar ve sipahi sistemini, ordunun nasıl kurulduğunu; bireysellik yerine, birlik düzeninin nasıl bir imparatorluğu ileriye taşıdığını anlatıyor. Günümüz şartlarından çok farklı olan bu yapıda kültür ve geleneklerin ve İslam'ın da etkisi anlatılıyor.

Kanuni'den sonra oluşan yapının, bireyselciliğin yükselmesi, ordu yapısının bozulması ve isyanlar; bir sonraki aşamada gayet akıcı şekilde anlatılıyor. Sonrasında Batı dünyasında oluşan gelişmeler ve bunun Osmanlı üzerindeki yansımaları, Osmanlı'nın kendini yenileyememesi ve eldeki başarılı sistemi iyi idrak edememesi önemli bir nokta olarak anlatılıyor. Bu başarılı sistemin temel taşlarına koyulan dinamitler, kişilerin ve ve mevki sahiplerinin  kayırılması sonucunda ise, dış etkilerle bir imparatorluk sona eriyor.

Sonrasında ise Türkiye'nin kuruluşu gerekli reformlar ve bazı atılamayan adımlar anlatılıyor. Cumhuriyet döneminde elde edilen dönüşümün olumlu yanlarının yanı sıra, ekonomik olarak çok ciddi yol alamadığımızı anlatan bazı örnekler mevcut. Sonrasında ise, İthalat - İhracat oranımızın nasıl değiştiği, batılı devletlerin kapitalist ve sadece kar odaklı girişimleri ve bizim verdiğimiz tavizler,  yaptığımız hatalar gayet güzel örnekler ile anlatılıyor.

Ek olarak kolay yoldan para kazanmaya, montaj ve ticarete odaklanmamız, sanayıye gerekli yatırımı yapamamamız ve yine konut sektörü, başarısızlığımızın temel sebepleri olarak öne çıkmakta.





Aşağıda ise kitaptan ufak bir örnek vererek; herkesin okumasını tavsiye ediyorum.


Çin'in petrol konusunda geçirdiği tecrübe bizim açımızdan  hayli ilgi çekicidir. Çin'i gezen Türk gazetecilerinden Oğuz Akkan'a Çin petrol enstitüsünün müdürü şu bilgiyi vermektedir: "İhtilalden önce ünlü İngiliz, Fransız, Amerikan şirketleri çeşitli bölgelerimizi kapatmış, petrol aramaları yapmış, kuyular açıp petrol bulamamış, aldıkları olumsuz sonucu bize bildirmişti. İhtilalden sonra Sovyetler Birliği( Romanya ve Çekoslovakya'dan teknisyen ve mühendis ekipleri getirterek petrol gücümüzü anlamak istedik. Bu ekiplerin içinde en başarılısı Çekler oldu. Sebebi de şu: Ruslarla Romenler, Çin'in çeşitli bölgelerine dağılıp araştırma yaparken, Çek ekibi başka yerde vakit kaybetmeden hemen batılı şirketlerin geçmişteki sondaj bölgelerine gidip  'verimsizlikle' nitelenmiş topraklarda araştırma yaptılar; 'kör' kuyuları tekrar incelediler. Aldıkları sonuç şaşırtıcıydı: Bu kuyuların %75'inde Batılılar petrol bulmuş fakat hemen kuyuyu körletip durumu bizden gizlemişlerdi. Bulunup gizlenmiş petrolü kısa zamanda ortaya çıkaran Çek ekibi tabiatıyla  öteki ekiplerden daha faydalı oldu"




Thursday, May 5, 2016

Rekabet Stratejileri Hakkında

İngilizce eğitim sektüründe rekabetin arttığı günlerdeyiz. Gerek yerli, gerekse yabancı oyuncular Türkiye pazarına girmeye ve bu pazardan kendilerine bir pay alma çabasına girişmeye başladılar. Girişimci olarak en büyük eksik olduğum konuların başında; işletme, ekonomi, insan yönetimi, rekabet stratejileri, pazarlama, satış gibi dersler almamam ve bu konuda yetersiz bilgiye sahip olmam geliyor. Eğer şirketinizi büyütmek istiyor iseniz; bir çok farklı alanda bilginizi artırmanız ve sürekli okuyup, izleyip, insanlarla tartışıp kendinizi geliştirmek zorundasınız. Eğer büyümüyor iseniz, ölmeniz yaklaşıyor demektir.


Artan rakipler karşısında bir kaç araştırma yaparak; bilgi derinliğimi artırmaya çalıştım. Bu konuda bazı kaynaklar ve yöntemler buldum diyebilirim. Öncelikle elde ettiğim sonuçlar gerçekten şaşırtıcı idi. İlk aşamada internet üzerinden bu konuda eğitim araştırmasına girdim. Son zamanlarda sıkça kullandığım Coursera üzerinden (https://www.coursera.org/learn/competitivestrategy/home/welcome) Competitive Strategy dersine ulaştım ve izlemeye başladım. Kursun hazırlayıcısı  Ludwig-Maximilians-Universität München (LMU) idi. Dersi veren kişinin İngilizcesi gayet net ve anlaşılır idi. Ayrıca İngilizce alt yazıya da sahip bir kurs. Öncelikle beklentim yüksek olduğu için  belki, kursu çok üst seviyede bulmadığımı belirteyim. Bazı temel bilgiler verip, vizyonumu açtı diyebilirim. Ancak bazı konular, gerçek hayatta benim nerde kullanacağımı anlayamadığım içeriklerden oluşmakta idi. Ancak, hiç bilginiz yoksa ve vakit sorununuz yok ise kursu izlemenizde fayda var. Biraz sonra bahsedeceğim içeriklerde olduğu gibi bu işin üstadı sayılan Michael Porter ve onun yöntemlerinden bahsediyor.

Diğer video serisi ise bu kadar kaliteli olmasını beklemediğim Anadolu Üniversitesi tarafından hazırlanan Açıköğretim Fakültesine ait, Stratejik Yönetim dersleri idi. Bugüne kadar açıköğretim, sadece diploma ve askerlik konuları ile bağdaştırıldığından bu kadar zengin ve faydalı içerik olacağını düşünmemiştim.



https://www.youtube.com/watch?v=ctBkrACe_1Y&list=PL6zv1A_PLhLy-6cWZ2jecfjoodnPQfXiX 
Bu linkten Açık Sınıf - Stratejik Yönetim derslerine  ulaşabilirsiniz. Bugün artık bir dünya firması olan Thy nin üst düzey yöneticileri ve yabancı konuk kişilerin derslere katılması ise gerçekten çok etkileyici. Derslerde gerçek hayatta uygulanan stratejileri anlatması ve bunlarla ilgili bilgiler vermesi oldukça faydalı. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, Coursera üzerindeki Münih Üniversitesi tarafından hazırlanan dersten çok daha etkili ve  faydalı. Kesinlikle izlemenizi öneriyorum.



Gelelim öğrendiklerimin özetine;

Rekabet stratejileri için 3 temel başlık öne çıkıyor.

1. Maliyetleri düşürmek: Bu konu çok önemli. Fiyat rekabetine girmek yerine, öncelikle olarak, maliyetleri analiz edip, "iyileştirme yapılabilir mi" konusuna kafa yorulmalı.

2. Ürün farklılaştırma: Örneğin rekabetin üst düzey olduğu bir kaç örnek verelim. Diş macunu bu konuda etkileyici örnek olabilir. Diğer diş macunu firmalarından bir adım öne çıkabilmek için, ürününüzde farklılaşmaya gitmeniz rekabette sizi öne taşıyabilir. Nane ferahlığı sağlayan diş macunu, diş etlerini güçlendiren diş macunu, dişleri beyazlatıcı diş macunu gibi farklılıklar ile rekabette farklı bir yere gelebilirsiniz.

3. Segmentasyon yapmak ve niş gruplara odaklanmak: Aslında ürün farklılaştırma ile bağlantılı düşünülebilecek bir konu. Örneğin İngilizce eğitim sektörü özelinde, doktorların ihtiyaçlarını  belirlemek ve bu bağlamda onlara hitap edecek ürünlerle, bu kitleyi domine etmeye çalışmak, rekabette avantaj sağlayacaktır. Aynı zamanda var olan ürün için; ürün-pazar uyumu yakalanmışsa, belirtilen niş grubu hedefleyebilir, o pazarı tamamen ele geçirip, sonra diğer farklı niş alanlara yönelebilirsiniz.

Bu işin duayeni olan Michael Porter Harvard Profesörü ve kitabını aşağıya ekliyorum. Bu işle ilgilenen herkesin okumasını tavsiye ettiği kitabı, ben de sizlere tavsiye ediyorum.

http://www.amazon.com/Strategy-including-featured-Michael-Porter/dp/1422157989






Tuesday, March 22, 2016

Çin Pazarı ve Zorlukları


Çin, bir çok firma için gerek nüfusu, gerekse internet kullanımı ile dikkat çekici bir pazar. Ancak Çin dünyadaki en zor pazarladan biridir ve bu pazara girmeden önce, iyice bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim.

Ocak 2016 itibari ile Çin pazarını denemeye karar verdik. Hali hazırda Azerbaycan ve Mena bölgesi ülkelerde aktif öğrenci sayımız belirli bir sayıya yaklaştığından ötürü, işimizi diğer bölgelere de hızlıca yayma düşüncesinde idik.

Sistematiğimiz ise oldukça basit işliyordu
1. Deneyeceğimiz ülkenin dilini bilen bir personel istihdam et.
2. Dijital reklamları hazırla ve yayına al. (Google, facebook, banner reklamları)
3. Reklam sonucu gelen başvuruları telemarketing ile ara ve satışa çevir.

Sonrasında ise; elde edilen gelir ve yapılan harcamayı kıyaslayıp, belirli parametrelere göre, o ülkede devam edip etmeme kararı alıyorduk.






Çin pazarı için personelimizi bulmuştuk. Ancak şöyle bir sorun vardı. Google ve bir çok ABD şirketi, Çin üzerinde yasaklı idi. Google İrlanda ile yaptığımız konuşmada, Çinden trafik aldıklarını ancak bunun ne derecede olduğunu tam olarak bilmediklerini söylediler. Bir deneme yapabileceğimizi ilettiler. Diğer ülkelerde ilk reklam mecrası olarak Google kullanıyor ve hızlıca yol alıyorduk. Yaptığımız denemeler sonucunda ise, Google üzerinden Çinden, çok ama çok az arama trafiği aldık ve bu şekilde bu işin devam edemeyeceğini  anladık.




Sonrasında ise Çinde arama motoru  pazar payını elinde tutan Baidu üzerinden, reklam verme girişimlerini başlattık. Baidu kendi sitesi üzerinden yabancı ülke reklamlarının açılmasına izin vermiyor.  http://www.chinasearchint.com/ sitesi üzerinden ise yabancı reklam verenlere yardımcı olduklarını söylüyorlar. Öncelikle buradaki bütün ofisleri 2-3 gün farklı saatlerde aradık ve telefon ile ulaşamadık. Sonrasında 10-15 adımdan oluşan online formlarını doldurduk, çıktı aldık, imza ve kaşe işlerini hallettik ve ardından kendilerine yolladık. Ancak 1 ay geçmiş olmasına rağmen henüz cevap alamadık.




Son çare olarak farklı bir kaç reklam ajansı bulduk. Bunlar Çinde yer alan Elex firması ve Türkiyede olan Proad reklam firmaları. Çin için tıklama başı 50 kuruştan az fiyat almanız çok olası değil. Bu trafiğin ise çöp olmadığı söylüyorlar. Sonuç olarak bu şekilde bir reklam çalışması başlattık ve Türkiyede 7-8 TL, Mena bölgesinde 3-4 TL olan form maliyetimiz bize Çinde 35-40 TL lere ulaştı. Harcanan bütçe karşılığı geri dönüş çok düşüktü.


Bunun yanı sıra Google üzerinden Çin ve Taiwan özelinde de banner kampanyaları düzenledik ve bu sefer tık maliyetlerinin çok düşük olduğunu gördük. Ortalama 5 kuruşlara kadar tık alabiliyorduk ancak bunlar forma da dönüşmüyordu. Türkiye özelinde %5 olan web sayfa dönüşüm oranımız, Çin özelinde %1 bile değildi. Gerekli bütün içerikleri ve sitemizi Çinli  farklı kişilere kontrol ettirmemize rağmen bu oranı %1 e bile getiremedik. Tahminlerime göre sahte tıklar ya da başka yollarla trafik geliyordu.


Sonuç olarak Çin çok zor bir pazar ve ciddi emek ve mücadele istiyor. Şu anda Çin ile boğuşmak yerine, kısmen başarılı olabileceğimizi rakamlar ile gördüğümüz ülkelere odaklanmayı seçtik.


Çin pazarı ile ilgili bilgi almak isteyen arkadaşlar 2 aylık tecrübelerimizden faydalanmak isterler ise sates52 --at-- gmail.com adresinden bana yazabilirler.



Sunday, February 7, 2016

Multitasking - Çoklu görev ve Zararları

Geçtiğimiz günlerde medium.com üzerinde multitasking - çoklu görev ile ilgili bir yazı gördüm ve ilgimi çekti. İlgimi çekmesinin sebebi, son zamanlarda şirket büyütme yöntemleri ile ilgili bir takım videolar izlemem ve bu videolara uzun süre odaklanamamam idi. Videolar genellikle 1 saat 30 dakika civarında oluyordu ve bu videoları ortalama 3-5 gün içerisinde bitirebiliyordum. Gün içerisinde ise ortalama 4-5 farklı zamanda parça parça kesitler izliyordum. Videolardaki konu, öğrenmek istediğim bir alan ile ilgili idi ve ilgimi de çekiyordu. Ancak iş yerinde izlediğim için, bazen email cevaplamak için emaillerime bakıyordum. Bazen Hangout ya da skype üzerinden gelen mesajlara cevap veriyordum. Ayrıca Crm ekranlarına da ara ara giriş yapıp, düzenli olarak şirketle ilgili raporlara da bakıyordum. Bundan çok rahatsızdım ve odaklanma sorunum olduğunu ve bunu nasıl yenebileceğimi düşünmeye başlar olmuştum.



Sonrasında ise multitasking denilen kavramın gerçekten çok zararlı bir olduğunu bu yazıyı okuduktan anladım. Sonrasında bazı şeyleri ufak ufak değiştirmeye başladım. Bazı ufak tiyoları da sizinle paylaşayım.

- Emaillerinize  kesinlikle düzensiz olarak bakmayın. Emaillerinize bakmak için belirli bir zaman aralığınız olsun. Bu durum, ilk aşamada zor olacak ama, sürekli gelen email bildirimlerine bakmanızı azaltmanız bile önemli bir gelişme olacaktır. Ayrıca sabah saatlerinde ilk iş olarak emaillerinize bakmamanızı da önemle tavsiye ediyorum.

- Anlık yazışma programlarından gelen uyarılara, whatsapp, skype, hangout gibi, anlık cevaplar vermeyin. Yaptığınız işi bölüp araya girmesine izin vermeyin.

- Bir işe başladığınızda, o işi bitirmeyi engelleyecek, sizi bölmeye çalışacak şeylere karşı, dirayetli olup, anlık cevaplar ve geri bildirimler vermeyin.

İnsan, ufak görevleri tamamladığında; email okumak, bir mesaja cevap yazmak gibi, beyin mutluluk hormonu olan dopamin salgılar. Bu sayede bir çok işi tamamladığımızı düşünür ve kendimizi başarılı sayarız. Gün sonuna baktığımızda işe çok da bir iş yapmadığımızı düşünürüz.

Daha verimli bir çalışma ortamı elde etmek için, bizi bölmeye çalışan işleri planlayıp o sürelerde yapalım. Dış etkenlerle bizi bölmeye çalışan diğer etkenleri ise, o an için görmezden gelelim. Bu sayede daha mutlu, başarılı olacağımızı düşünüyorum.




Sunday, January 10, 2016

Lean - Yalın Olmak

Yeni girişim kurup başarılı olanların bir çoğunda, lean yani yalın olmak gibi bir özellik bulunmakta. Özellikle YC (Y Combinator)  - Sam Altman tarafından Stanford Üniversitesinde hazırlanan How to Start a Start Up video serisini izlemenizi şiddetle öneririm.




Burada sık sık ele alınan konulardan birisi ise Lean yani Yalın olmak. Özetleyecek olursak, bir işe başlamak için çoğu kez hiç bir şeye gerek olmaması ya da çok az şeye gerek olması.


Örneğin Konuşarak Öğren'i ilk kurduğumuz zaman, herhangi bi kurulu sistemimiz yoktu. Sadece bir bilgisayar, dersleri verecek bir eğitmen, internetten bulduğumuz telif hakkı olmayan kitaplar ile yola koyulduk. Paket satın alan öğrencilerimizin derslerini takip edeceği bir sistem ve yazılım da yoktu.  İlk aşamada Google Docs üzerinden kitap url lerini öğrencilerimize gönderiyorduk. Üstelik bunların tamamı da ücretsiz olarak bulduğumuz çözümlerdi. Kervanı zamanla yolda düzdük kendimizce. Bir sistem geliştirdik, kendi kitaplarımızı oluşturduk ve yazılımımızı yaptık. Bu arada, müşteri destek ve satış görüşmelerini, ödeme çekme işlemlerini, fatura kesme işlemlerini de oturup elle kendimiz gerçekleştirdik.  Aldığımız öğrenci kayıtları için belirlenen saatleri, kalemle kağıt üzerine yazarak, bir eğitmen çalışma takvimi oluşturuyorduk.



Daha sonradan öğrendik ki, yine YC dan Paul Graham'ın dediği "do things that dont scale" ifadesini farkında olmadan, mecburiyetten gerçekleştirmişiz. Yüzlerce girişime sahip ve milyar dolar değerlemenin üzerinde bir çok şirkete ev sahipliği yapan YC'nin şirketlere verdiği nasihatların başında bu geliyor. Başlangıç aşamasında girişimcilerin, ölçeklenmeyen ve sürekli yapamayacakları işleri belirli bir aşamaya kadar kendilerinin yapması gerekiyor.



Değerlemesi 2015 sonu itibari ile 20 milyar$ üzerinde olan Airbnb kurucularının ilk ilanların resimlerini için, ilanı açan kişilerin evlerine gidip kendilerinin resim çektiğini, bu resimleri çok iyi bir şekilde düzenleyip, siteye elle kendilerinin eklediklerini hatırlamakta fayda var.



Yine YC girişimi olan ve milyar dolarlık değerlemeye ulaşan Stripe da ise şöyle bir hikaye yaşandığını da belirteyim. Stripe girişimcilere ve firmalara ödeme çözümleri sunan bir firma. İlk kurulduğu aşamada, bankalarla anlaşmaya çalışıyorlar ancak bankalar, hizmet vermeye yanaşmıyor. Daha sonrasında ise ödeme hizmeti veren bir tanıdıkları ile çalışmaya başlıyorlar ve bu kişi; ödeme işlemleri için bir faks  yolu ile bir takın evraklar istiyor. Stripe kurucusu Patrick Collison ilk başlarda ödeme için arka planda sürekli faks yolladıklarını  ve her bir işlem için bunu tekrarlayıp, bizzat uğraştıklarını belirtiyor.

Buradan biz girişimcilerin, yöneticilerin çıkaracağı ders ise; bir şeyleri başarmak ve yapmak için ilk aşamada hiç bir şeye gerek olmaması gerekliliğidir. Ara ara çevremdeki insanlardan, bunu yapmak için bir yazılım lazım, kaynak lazım, personel lazım gibi lazım ile sonlanan bir sürü cümleler duyuyorum. Aslında birşeyi yapmak için sadece istememiz gerekli. İmkansızlıklar içerisinde bile bir çok şey yapabiliriz.Yeter ki isteyelim, ve potansiyelimize inanalım. Ayrıca çok da çalışkan olalım :)