Tuesday, July 8, 2008

[Yorum - Yard.Doç.Dr. Ahmet T. Kuru] İslam, Hıristiyanlık ve laiklik


Önceki bölümde, laik birey ve seküler toplum kavramlarını, anayasal laiklik ile farklarını ortaya koyarak inceledik. Bu bölümde ise din ve laiklik ilişkisi konusundaki bir yanlış anlama ele alınacak, son olarak da Türkiye'nin ABD ve Fransa ile laiklik açısından mukayEse edilebilirliği tartışılacaktır.



3- İslam, Hıristiyanlıktan farklı olarak, laiklikle uyuşmaz; bundan dolayı Türkiye'deki laiklik uygulamalarının sert olması kaçınılmazdır.

7 Mart 1989 tarihli kararında Anayasa Mahkemesi, İslam'ın Hıristiyanlıktan farklı olduğu ve böyle bir dinin kontrol edilebilmesi için, dinin sosyal etkilerini yok eden katı bir laikliğin uygulanması gerektiğini iddia etmiştir. Mahkeme'ye göre Batı demokrasilerinde laiklik bu kadar kati uygulanmaz zira o ülkelerde hakim din Hıristiyanlıktır: "Türkiye'de lâiklik ilkesinin uygulanması, rejimleri değişik kimi Batılı ülkelerdeki lâiklik uygulamalarından farklıdır... İslâm ve Hıristiyan dinlerinin özelliklerindeki ayrılıklar gereği, ülkemizde ve Batı ülkelerinde oluşan durumlar ve ortaya çıkan sonuçlar da ayrı olmuştur. Dini ve din anlayışı tümüyle farklı bir ülkede lâiklik uygulamasının, Batı'yla geniş ilişkiler içinde bulunulsa da Batı ülkelerindeki gibi olması, lâikliğin aynı anlam ve düzeyde benimsenmesi beklenemez."

Mahkeme aslında bu iddianın mucidi değildir. Tersine bu fikir oryantalistler tarafından çok uzun bir süredir savunulagelmektedir. Ernest Gellner'e göre İslam'ın, "insan iradesini reddeden katı, değişmez ve toplumu düzenleyen kuralları vardır." Önde gelen oryantalist Bernard Lewis'e göre ise, "Din ve devlet ayrımı Hıristiyanlıkta temel bir esas olmasına karşın İslam'da yer almaz." Zira İncil "Sezar'ın hakkı Sezar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya" demektedir. Samuel Huntington, Lewis'in tezini diğer dinlere uyarlamaktadır: "İslam'da Tanrı, Sezar'dır; Çin ve Japonya'da, Sezar Tanrı'dır; Ortodoks Hıristiyanlıkta ise Tanrı Sezar'ın küçük ortağıdır. Batı medeniyetini şekillendiren kilise ve devlet arasındaki ayrım... başka bir medeniyette yoktur." Bu zaviyeden bakan oryantalistlere göre, Türkiye laik devleti ile İslam dünyasında bir istisna teşkil etmektedir.

Müslüman toplumların din-devlet ilişkileri konusunda tarihte ve günümüzde çok boyutlu uygulamalarını bilen birinin bu aşırı genellemeleri kabul etmesi mümkün değildir. Dünyaca ünlü tarihçi Ira Lapidus'a göre İslam dünyasında dini ve siyasi otoriteler arasında ayrım 8. yüzyıldan beri vardır. Bu tarihte bağımsız Sünni fıkıh okulları, Şii mezhepler ve tarikatlar ile askerî ve idari gücü temsil eden beylerin ortaya çıkması, Halifelik müessesesinin hem din hem devleti temsil etme iddiasını ortadan kaldırmıştır. 2005 yılında ABD Uluslararası Dini Özgürlükler Komisyonu tarafından yayınlanan rapor da Müslüman ülkelerde din-devlet ilişkileri konusunda farklı modellerin mevcudiyetini ortaya koymuştur. Rapora göre "Dünyadaki 1,3 milyar Müslüman'ın yarıdan çoğu devletin laik olarak tanımlandığı veya en azından İslam'ın resmî din olmadığı ülkelerde yaşamaktadır." Cambridge Üniversitesi Yayınları tarafından basılacak olan Secularism and State Policies toward Religion: The United States, France, and Turkey (Laiklik ve Devletin Din Politikaları: ABD, Fransa ve Türkiye) isimli kitabımızdan alınan aşağıdaki tablo bu raporu teyid etmektedir. Tablodaki bilgiler, Türkiye'nin Müslüman topluma sahip tek laik ülke olduğu iddiasını çürütmektedir.




Oryantalizm sadece Müslüman toplumları değil, Hıristiyan toplumları açıklamada da yetersiz kalmaktadır. Bu toplumlarda Hıristiyanlığı tabiatı gereği siyasetten uzak ve kilise-devlet ayrımını isteyen bir din olarak göstermek gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Özellikle şu üç nokta Hıristiyanlığın da ne kadar siyasi bir din olabildiğini ortaya koymaktadır: a) Hıristiyan toplumlarda yüzyıllarca süren din savaşları ve kilise ile devlet arasındaki güç mücadeleleri, b) günümüzde Hıristiyan çoğunluğa sahip birçok ülkede din-devlet ayrımının olmaması ve c) değişik ülkelerdeki Hıristiyan akımların ve kiliselerin kürtaj, eşcinsellerin hakları ve evrim teorisi gibi konulardaki siyasi faaliyetleri.

Sonuç itibarıyla İslam ve Hıristiyanlık, diğer birçok dinde olduğu gibi, sosyo-politik çevre şartlarının etkisi altında mensupları tarafından siyasi olarak yorumlanabilmektedirler. İslam'ın bu açıdan Hıristiyanlıktan temel bir farkı bulunmamaktadır. Bu noktanın açığa kavuşması, Türkiye'deki katı laikçi politikaları bir özürden mahrum bırakmaktadır. Bu durum, din farklılıklarına bakılmaksızın, ABD gibi demokratik ülkelerde bulunan geniş dini özgürlüklerin Türkiye'de de olması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu tarz bir karşılaştırmaya karşı, sert politikaları savunanlar, Türkiye'deki laikliğin ABD gibi dine müsamaha ile yaklaşan ülkelerle karşılaştırılamayacağını, zira bunların laik olmadıklarını iddia etmektedirler. Bu kişilere göre Türkiye ile karşılaştırılabilecek örnekler Fransa gibi laik olan ve dine karşı yasakçı politikalar üretebilen devletlerdir.

4- ABD laik olmadığı için Türkiye'ye örnek olamaz; Fransa ise laik olduğundan Türkiye'ye benzemektedir.

Amerikan hukuk sisteminde ne federal hükümet ne de eyaletler dini sembolleri genel bir mecburiyet (mesela sağlık veya güvenlik ihtiyaçları) olmadan yasaklayamazlar. Fransa ve Türkiye'de ise devlet bazı sembolleri (mesela başörtüsünü) dini veya siyasi olduğu gerekçesi ile yasaklamıştır. ABD'de dine tanınan bu hoşgörülü tutum laikliğe rağmen değil, laiklikten dolayı vardır. ABD'de laiklik 1791 yılında Anayasa'ya eklenen "Kongre herhangi bir dini resmi din olarak ilan edemez veya yasaklayamaz" ibaresi ile tesis edilmiştir ki bu, Fransa'da 1905 yılında kilise-devlet ayrımını ilan eden kanundan bir asır önce gerçekleşmiştir. 20. yüzyılda Amerikan Yüksek Mahkemesi Everson ve Lemon gibi kararlarla "din ve devlet arasındaki ayrım duvarını" güçlendirmiştir.

Dinî müesseseler ve devlet bütçesi arasındaki finansal ayrım gibi konularda Amerikan laikliği Fransa ve Türkiye'ye göre çok daha net prensiplere sahiptir. ABD'de vergi gelirleri, ibadethanelerin veya dini okulların finansmanı için kullanılamaz. Fransa'da ise devlet 1905 öncesinde inşa edilen kiliselerin hemen hepsinin sahibidir, masraflarını karşılar ve dini gruplara bu binaları kullanabilmeleri için izin verir. Ayrıca Fransız öğrencilerinin dörtte birini eğitmekte olan Katolik okullarının bütçesinin yaklaşık yüzde 80'i merkezi bütçe ve yerel idareler tarafından karşılanmaktadır. Aynı şekilde Türkiye'de, devlet imam maaşlarını Diyanet aracılığı ile ödemektedir ve imam-hatipler devlet okullarıdır. Netice itibarıyla, ABD, laikliği yüzyıllar içerisinde oturaklaşmış bir ülkedir ve oradaki din özgürlüğü, Türkiye'de laikliği evrensel bir prensip olarak savunanlar tarafından dikkatle incelenmelidir.

Öte yandan, Türkiye ile Fransa arasındaki benzerlikleri de abartmamak gerekmektedir. Fransız devleti ne mülkiyetindeki kiliselerin dini içeriğine ne de finanse ettiği Katolik okullarının dini özelliklerine karışır. Türk devlet ise Diyanet ve imam-hatipler aracılığı ile İslam'ı kontrol altında tutmak düşüncesini taşımıştır. Fransa'da öğrenciler kiliseye gidip din eğitimi alabilsinler diye çarşamba günleri okullarda ders görülmez. Türkiye'de ise okullardaki din derslerinde devletin kontrolünde bir eğitim verilirken özel din eğitimi yasaklanmıştır. Fransa'da 1905 kanunundan bu yana, okullarda ve orduda papaz ve hahamlar yer almaktadır ve son zamanlarda bunlara imamlar da eklenmiştir. Türkiye'de okul ve kışlada din görevlisi bulunmaz. Ayrıca dinî grupların Fransa'da örgütlenme ve eğitim konularındaki özgürlükleri garanti altına alınmışken, Türkiye'de bu özgürlükler kısıtlıdır. Mesela Türkiye'de 15 yaşından küçüklerin Kur'an öğretimi sadece yazları serbest iken 12 yaşından küçükler için bu öğretim tamamen yasaktır.

Benzer zannedilen başörtüsü yasağı bile Türkiye ve Fransa'da farklı uygulanmaktadır. Fransa'daki yasak tüm dini sembolleri kapsamakta ve kamuya ait ilkokul, ortaokul ve liseler ile sınırlı bulunmaktadır. Türkiye'de ise yasak münhasıran başörtüsüne uygulanmakta ve devlete ve özel sektöre ait tüm okul ve üniversiteleri kapsamaktadır. Sadece yasağın içeriği değil, toplumsal anlamı ve desteği de iki ülkede farklıdır. Fransa'da başörtüsü eski sömürgelerden gelen bir azınlık dininin mensupları tarafından takılırken, Türkiye'de İslam çoğunluğun dinidir ve bayanların yüzde 61'i bir çeşit örtü ile başlarını örtmektedirler. Fransa'daki yasak halkın yüzde 72'sinin desteği ile Meclis'ten çıkan kanuna dayandırılmıştır. Türkiye'de ise yasak halkın yüzde 78'inin karşı çıkması ve Meclis'in aksi istikametteki çabalarına rağmen mahkemeler tarafından empoze edilmektedir.

Sonuç olarak, ABD laikliğin güçlü bir şekilde yerleştiği ve dini özgürlükler açısından incelenmesi gereken bir örnektir. Fransa ise laikliğin bazı katı uygulamalarına imza atmış olmasına rağmen Türkiye'ye göre dini özgürlüklere karşı çok daha saygılı bir ülkedir. Bu yazıda ele alınan dört iddia, Türkiye'nin sağlıklı bir laiklik anlayış ve uygulamasına engel olan yanlış algılamalardır. Anayasa Mahkemesi on-on beş yıl önce verilen kararlarda değinilmiş olan bu algılamalarla kendini bağlamamalıdır. Mahkeme, laiklik konusundaki yeni kararlarında bu yanılsamaların ötesine geçen yeni açılımlar yaptığı takdirde, tarihi bir rol oynamış ve Türkiye'deki laikliği alaturka olmaktan çıkarıp evrensel standartlara uygun hale getirmiş olacaktır.

No comments: