Monday, December 8, 2008

Affan dededen kalan... (CAN DÜNDAR'DAN ALINTI)

Affan dededen kalan...
8 Aralık Pazartesi 2008



Geçenlerde Bursa’da hediye edilen bir kitap, beni çocukluğumun haylaz bayram sokaklarına götürdü; mazinin sadece güzellikleri gösteren perdesine dalgın bakakaldım.
Araştırmacı yazar Yılmaz Akkılıç’ın Bursa Belediyesi’nce basılan kitabı, “Sokak Oyunları” adını taşıyordu.
Sayfaları çevirdikçe, sanki “Affan dedeye para saydım/ sattı bana çocukluğumu...”
Çiçekleri solmuş, betona boğulmuş eski bir “arsa”da oyuna daldım.
* * *
Asırlardır sokakta, arsada, bahçede büyüyen çocukluk, bir kuşak içinde eve, odaya kapanıp bilgisayar başına hapsolduğundan, bizim oyunlar da onlarla birlikte tarih sahnesinden çekilmiş, yenileriyle yer değiştirmişti.
Akkılıç, buna direnmek için, eski kuşak Bursalılara çocukken oynadıkları oyunları anlattırmış, bu anlatımları yazıya ve fotoğrafa döküp kitaba basmış.
Her bir sayfa bana, yeniden sokağa çağıran bir ıslık gibi geldi.
Hafızaya gömülmüş bir kent mirasının nostaljik kazısı...
Toza bulanmış renkli bir bayrağın, hayalleri ekrana sığmış bir kuşağa devir teslim töreni...
Bazılarınıza yabancı da olsa, beni kuyruğuna takan bu güzelim uçurtmayla sizi de uçurmak istedim bir süre...
Bayramdan istifade...
Mazinin oyun bahçelerinde...
* * *
“Uzun eşek”i, “çanak çömlek”i, “birdirbir”i, “körebe”yi, “köşe kapmaca”yı, “kukalı saklambaç”ı, “istop”u geçiyorum. Bunlar kısmen de olsa yaşamayı, hatırlanmayı başaranlar...
Ama “lik” hepten yok oldu mesela...
“Misket”e, “bilye”ye para yetmediğinde bakkalın arka bahçesinden toplanmış gazoz kapaklarıyla oynanan “baş”lar, “tumba”lar tarihe karıştı.
“Misket”i olanlar da “müselles”i unuttu (ki bunun “üçgen” anlamına geldiğini biz de bilmezdik o zaman...)
Ya “çivi”... “kuyu”?
Her yere asfalt dökülünce onlar da toprak oldu.
* * *
Kızlar “üçtaş”ı, “beştaş”ı hatırlar belki...
Ama onlar da “ayak ipi”nden vazgeçti. 2 metre arayla karşı karşıya duran iki kızın bilek hizalarından başlayıp kademeler halinde bel hizasına dek yükselttikleri lastik bir ipe basarak söylenen tekerlemeler duyulmaz oldu.
Neyse ki hâlâ okul bahçelerinde “sek sek”in tebeşirle çizilmiş 8 karesini görüyorum.
Bazen hafıza tazeler gibi, rakamları üzerinde tek ayak zıplıyorum.
* * *
Üç tekerlekli bisikletler, çemberler, tornetler...
Saha darlığından icat edilmiş “Japon kale”ler...
İç içe geçmiş patlak plastik toplar, uzun direksiyonlu tel arabalar, urganla kırbaçlanan topaçlar, bilek morartan laklaklar, eski okul çantalarından kızaklar, barut kokulu çatapatlar, sesi mecburen bizim ağızlarımızdan çıkan uyduruk tabancalar...
Birlikte yattığımız, atmalara, satmalara kıyamadığımız, hatta tamiratını da kendimiz yaptığımız gösterişsiz oyuncaklar...
Tabii ki zaman geçip nesiller yenilendikçe unutulacaklar.
Ama yerlerine geçen “playstation”ların, “psp”lerin dehşetini gördükçe, “Sims”i takıp kendi başına “evcilik” oynayan kızları izledikçe, sokağı tanıyamadan eve kapanmış, alışveriş merkezi dışında gezecek yeri kalmamış yeni kuşağın bu hali, “yakan top” yemiş gibi yakıyor içimi...
O yüzden bu bayram günü, “kapı hakkı” neyse verip “Bezirgânbaşı” köprüsünden geçiyorum.
Mazinin o tozlu arsalarında keyifle dolaşıyorum.
Hepinize çocukluğumun bilyeleri kadar rengârenk bir bayram diliyorum.

No comments: